Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Daha iyisini tanımayan ve kıyaslama yapamayan bir insanın kendi yaşama şekliyle yetinip memnun olması olağandır.
Türkiye’nin geri kalmışlığı bir Afrika ya da Latin Amerika ülkesinin geri kalmışlığı değildir. Koskoca bir geçmiş ve geleceği olan, uygarlığı olan, sağlam temelleri hâlâ direnen ve kendini ileriye götürecek birikimi çeşitli alanlarda gerçekleştirmiş bir toplumun, geri bıraktırılmışlığıdır bu.
Reklam
Devletin iki yüz yıldan beri sürekli olarak güçten düştüğü bir ortamda onun görevlerini yüklenen kişiler, yaptıkları işin karşılığını halktan fazlasıyla çıkarmaktadır.
Daima din ile düşünce karşı karşıya getirilmiştir. Halbuki din,inanç alanına ait bir şeydir. İleri ve geri ise düşünce alanına aittir.
"Haris budalılıktan sanır ki, fakir kendi tembelliği yüzünden fakir olmuş, zengin de çok çalışmasından dolayı nimete ermiştir"
Fuzuli
"Şu akıp giden kum seline bak; Ne durması var, ne dinlenmesi Bak birdenbire nasıl bozuluyor dünya. Nasıl atıyor bir başka dünyanın temelini." ( Mevlânâ Celâleddin Rumî)
Reklam
"Taş devrini yaşayan bir toplumu sanayi çağına getirmek başka şeydir, donmuş bir medeniyeti uyandırmak başka şey..."
Koskoca bir geçmiş ve geleceği olan, uygarlığı olan, sağlam temelleri hala direnen ve kendini ileriye götürecek birikimi çeşitli alanlarda gerçekleştirmiş bir toplumun, "geri bırakılmışlığıdır" bu.
Acem düşünürü Sa'di, " Mal ömrün huzur ve asayişi içindir, ömür mal cem'eylemek için değildir," diyor.
Türkiye dengesini kaybederek geri kaldığı için şimdi yabancıların geniş sömürüsüne hedef olmaktadır. Bu dış etkenin önemini arttırmasıyla, oluşmuş bulunan geri kal- mışlık durumu kökleşecek; günümüze dek sökülüp atıl- mıyacaktır.
Reklam
1787 yılında Rusya’ya yeniden savaş ilân edildiğin- de, devlet iflâsın eşiğine gelmiştir. Önceleri olduğu gibi bazı zenginlerin, görevden uzaklaştırılan vezirlerin malına yahut mirasına el koyarak ordu açığının kapatılmasına artık imkân kalmamıştır. Padişah, malî bunalım karşısın- da, devlet büyüklerinden iane toplanmasını, bir çeşit iç borçlanmaya gidilmesini düşünmektedir. Ancak bu yolda da başarı sağlanamayınca, Osmanlı zenginlerinden ümidikesen I. Abdülhamid «Cenab-ı hak lâyiklermi versin)) di- yerek Şeyh-ül îslâmdan fetva alacak ve «Dış borçlanmaayı tarihimizde ilk olarak deneyecektir
Celâli isyanlarından sonraki dönem, imparatorluğun hızla ekonomik iflâsa yaklaştığı, yer yer cesur çıkışlarla bu kaçınılmaz sonun ertelendiği bir dönemdir. Daha önce sözünü ettiğimiz ekonomik nedenler gün be gün mâliyeyi zor duruma sokmaktadır. Bütçe açığı büyümekte, gider hanesi genişlerken gelirler azalmaktadır.
Bey ve ağaların geliştiği oranda Osmanlı toplumunun yapısı da değişti, bambaşka bir şekil aldı. İnsanların bir- birleriyle, kuramlarla, devletle, toprakla olan ilişkileri bu geç kalmış derebeylik düzeni uyarınca biçimlendi.
Askerlikten başka her çeşit ticaret ve zorbalıkla uğ- raşan, ilerdeki bölümlerde görüleceği üzere toprak geliri- ne, hatta fiilî mülkiyetine de el atan profesyonellerden ku- rulu bu ordudan, bir hayır beklenemezdi.
488 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.