126 syf.
9/10 puan verdi
Ümmetçilik mi, Türkçülük mü?
Pantürkizm, Balkanlardan Asya steplerine kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin birliğini yani "Büyük Türk Birliği" ilkesini savunan, temsilcisi olmaktan onur duyduğum izmdir. Pantürkizm, İslam sosu başta olmak üzere bütün izmlerden arındırılmış saf Türklüğü tanımlar. Gurur duyduğumuz Teşkilatı Mahsusa'nın da kuruluş
Üç Tarzı Siyaset
Üç Tarzı SiyasetYusuf Akçura · Ötüken Neşriyat · 20182,273 okunma
Osmanlıda Mertlik, Sözde Sebat ve Ahde Vefâ
Osmanlılar da mertlik, sözde sebat ve ahde vefâ gibi yüksek faziletler, gönülleri süsleyen ulvi bir ahlâk halinde idi. Öyle ki, Avrupa'da "Türklük" ile "Müslümanlık" aynı manāda kullanılır olmuştu. Bu vesileyle: "Türk demek, sözune güvenilir insan demektir." denilmiş ve Osmanlılar'ın, hristiyanlar gibi mütemadiyen yalan yere yemin etmedikleri beyan edilmiştir. Comte de Bonneval, bu yöndeki müşahedesini şöyle ifade eder: "Turkler vaadlerine dindarâne bir sadakat gösterirler." İsveç sefiri Mouradgea d'Ohsson da: "Müslüman-Türkler yemin ve ahidlerine son derece sâdıktırlar. Allah'ın adını ağızlarından düşürmemek gayretlerine bakıldığında, sözlerine Cenâb-ı Hakk'ı şahid göstermekten başka hiçbir söze lüzum görmezler." demektedir. Henri Mathieu ise: "Türkler'de eşsiz bir hazine mahiyetinde mevcut olan nămus ve ahlâk anlayışını tasdik etmemek büyük bir haksızlık olur. Onlar, doğruluğu, faziletin temeli olarak kabul eden ve verdiği sözü de mukaddes bilen kimselerdir." der.
Sayfa 499 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Türkler; “Efendim, Batılılar bizi sevmiyor, sebep Hıristiyanlık-Müslümanlık meselesidir” dediğinde, bu yetersiz ve hatta çok yanlış bir hükümdür. Laik oluruz. Bu konuda fikir ve tutumumuzu takip ederiz, fakat fazla bir şey değişmez. Batı’da klasik tarih eğitiminin belirgin noktalarından biri antitürklüktür, antimüslümanlık demiyorum. Yani Batı kültürü ve Batı insanı için İranlı her zaman egzotik bir adamdır. Arap demek 1001 gecedir, bir masaldır, şairdir, Ebu Nuvas’tır, çevirisini bulursa okur. Fakat, Türk demek, bunların ötesindedir. O bir militandır. Türk, Roma mirası üzerine oturan asker bir kavimdir ve dolayısıyla bir tehlikedir. Kilise uzun zaman böyle öğretti ve bu nedenle Batı’da Türklere karşı ebedî bir şüphecilik vardır.
Osmanlıların Balkanlardaki fetih hareketlerine paralel olarak buralarda faaliyet gösteren tarikatların, yerli halkları yeni yönetime ısındırmak açısından önemli bir görev yaptıkları, ama yaydıkları İslâm tarzının da, büyük ölçüde hurafelere dayalı bir Müslümanlık olduğu tarihsel bir gerçektir. Tasavvuf ve dolayısıyla tarikat denilen bu sûfi teşekküller, lX. yüzyıldan yaklaşık Xlll. yüzyıla kadar, bu yüzyıldan da, eski yoğunlukta ve parlaklıkta olmamakla beraber, neredeyse zamanımıza kadar muazzam bir tasavvuf düşüncesi, bir bâtın ilmi ve buna paralel olarak, edebiyatıyla, mûsikisiyle, mimarisiyle, öyle bir kalemde reddedilemeyecek büyük bir kültür yarattılar.
Sayfa 181Kitabı okudu
İslâm tek ve semavi, Müslümanlık veya Müslümanlıklar ise beşeri ve çeşitlidir.
Sayfa 162Kitabı okudu
William E. Gladstone (Eski İngiltere Başbakanı/1876) diyor ki;
Müsaade edin Türk ırkının geçmişte ve bugün ne olduğunu kısaca en genel hatlarıyla tasvir edeyim. Bu, basitçe bir Müslümanlık meselesi değil, Müslümanlığın kendine özgü karakteri olan bir ırkla birleşmesi meselesidir. Türkler ne Hint Müslümanları gibi yumuşak başlı ne Suriyeli Selahaddin gibi şövalye ruhlu ne de İspanya'nın Müslüman Mağribileri gibi kültürlüdürler. Onlar Avrupa'ya ilk kez ayak bastıkları o kara günden bu yana doğrudan insanlığa düşman olan bir insan türünü temsil ederler. Nereye giderlerse gitsinler arkalarında hep kan İzleri bırakmışlardır ve hakimiyeti ele geçirdikleri andan itibaren orada medeniyet namına bir şey kalmamıştır.
Sayfa 71 - Kronik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
157 syf.
·
Not rated
·
Read in 26 hours
Ve Türkler gelir...
Eğer Allah dünyaya göndereceği peygamberleri yalnızca tek bir kavimden seçecek olsaydı bu şüphesiz ki Türkler olurdu. "Türklük , Müslümanlık olmadan da yaşar ve netekim yaşamıştır ama Müslümanlık Türksüz yaşayamaz. Onu ancak Türklüğün sel gibi akan kanları ayakta tutmuş, tutabilmiştir. Türkiye'den ayrılan Arap devletlerinin zavallı,
Türkler Müslümanlar Ötekiler
Türkler Müslümanlar ÖtekilerVoltaire · İgüs Yayınları · 2011221 okunma
215 syf.
·
Not rated
·
Read in 3 days
Ortaasya'dan Ortadoğu'ya...
“Biz Türkler bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.” Türkler ve Tatarlar arasında tarih boyunca birkaç savaş yaşanmıştır. Bu savaşların sayısı net olarak belirlenmemiştir, çünkü tarih boyunca birçok farklı çatışma yaşanmıştır ve bazıları belgelendirilmemiştir. Ancak, Moğol-Türk döneminde Tataristan, Türk-Moğol
Türkler ve Tatarlar Arasında 1394-1427
Türkler ve Tatarlar Arasında 1394-1427Johannes Schiltberger · İletişim Yayınevi · 199745 okunma
"On dördüncü asır Arap seyyâhı İbni Batûta da Kırım halk tabakasından Müslüman-Türk kadınlarının kocaları başka taraflarda meşgul oldukları veyahut işsiz durdukları sırada çarşılarla pazarlarda gidiş gelişlerindeki, alış-verişlerindeki ve mallarına tasarruflarındaki serbestliklerine hem hayran hem müteessir olmuştur. Çin vakanüvîsinin çok haklı olarak ifade ettiği gibi, Türklerde kadın şahsî asâlet timsâli sayıldığı için, şeref ve haysiyyetini ihlâl edecek bir harekette bulunamaz: Türklerin asîl kadınları vardır."
Sayfa 106Kitabı okudu
...Atatürk daima ısrarla belirtmiştir ki, tam manasıyla bir Batılı millet olmak Türk milletinin benliğini kaybetmesi değil, o benliği bütün temel değerleriyle ortaya çıkarması ve sonsuz bir gelişme yoluna koyması demektir. Buna göre Batılı millet olmak, rasyonel düşünmek ve hareket etmek, ilim zihniyeti sayesinde sonsuz bir yaratma ve yenileşme
Reklam
Dilini kaybetmeyen milletler din değiştirse bile birliğini ve bütünlüğünü kaybetmeyebilir, fakat tatbikat bu iddiayı pek haklı çıkarmıyor. Türklerde millî birliği kuran unsurlar arasında din dilden hiç de geri kalmamıştır. Türkler Müslüman olmasaydı değişik isimlerde kavimler hâlinde dağılıp gidebilirlerdi, nitekim daha önce çeşitli dinlere girerek birbirlerine düşman olmuşlardı. İlk defa Müslümanlık bütün Türkleri - bazi istisnalar hariç- topyekûn içine alacak kuvveti gösterdi ve Türkler Müslüman olduktan sonra kuvvetli birlikler teşkil ettiler. Bugün dahi din birliği dil birliğinden daha kuvvetli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden Türkiye içinde millî birliği parçalamak isteyenlerin en çok istismar ettiği hususlardan biri mezhep farklarıdır.
"İtirâf etmelidir ki Araplar ister göçebe ve dirençli bir kuvvetle karşılaşmış olmalarından, ister o sahaya gevşeme hâlinin son hadlerinde varmalarından mütevellid olsun, herhalde Türklere karşı hiçbir kat'î muvaffakıyyet kazanamamışlardır. Türklerin misli görülmemiş bir hâdise teşkil etmek üzere İslâm âlemine girişleri fütûhât kuvvetiyle olmuş değildir, İslâmın büyük müdâfileri ve üç büyük Müslüman milletin biri olan bu adamlar mağlûb edilmek suretiyle ihtidâ ettirilmiş değillerdir."
Türkler ile Araplar, Osmanlı İmparatorluğu içinde dört yüzyıl birlikte yaşadıktan sonra, Birinci Dünya Savaşı sırasında "ayrılınca" ve her biri kendi ulusalcılığını geliştirince, onları bir araya getiren Müslümanlık damgasından kısmen uzaklaştılar; Türkler bunu yeni bir başlangıç arzusuyla, Atatürk'ün önderliğinde köktenci biçimde yaparken, Araplar daha yumuşak bir geçişle, söylemlerinde -gizlice ama kasıtlı olarak- "Müslüman ulusu" yerine "Arap ulusu"nu kullanarak gerçekleştirdiler. Tarzlar son derece farklı, ama önsel düşünce aynıydı: Yeni bir düşünce olan ulusalcılık, sırtını dine yaslarsa kaybolup giderdi.
Türk düşmanlığı
Biz harp devam ettiği kadar hiçbir vergi almadık, bilakis Hayran'ı altın ve nişana boğduk. Halep'ten Aden'e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi. Bu hissi ortadan kaldırınız: Suriye ve Arabistan meselesi, Arapsaçına döner, karmakarışıklığın içinden çıkamazsınız. Müslüman Araplar arasında bir Arap halifeliği hükümeti peşinde olanlar vardı. Hristiyanlar ise, daha fazla Türk düşmanı iken, en iyi idare Osmanlı idaresi olduğu fikrinde idiler. Çünkü kendilerini imtiyazlandıran Osmanlı idaresi kalkarsa, Müslüman Arapların tahakkümü tehlikesi vardır. Sonra yabancı bir idare iktisat, ticaret, memleketin bütün kazanç kaynaklarına musallat olur. Türkler ise piyasa ve pazarlarda yerlilerin rakipleri değildirler. İşte bir Fransız vesikası: "... Maruni Patriği de bilir ki eğer Fransızlar gelecek olurlarsa, haksız imtiyazları elinden alacaktır. Patriğin arzusu Fransız himayesinde, fakat Osmanlı idaresinde yaşamaktır." Suriye'de Hristiyanlık, Müslümanlık; Filistin'de Araplık, Yahudilik; Hicaz'da şeriflik, Vehhabilik meseleleri, bizzat Türk-Arap meselesinden daha azılı idi. Nitekim biz çıktık; nifak, bütün Akdeniz, Kırmızı Deniz ve çöller boyunca yanıp durmaktadır.
Sayfa 52 - Pozitif Yayınevi, Aralık 2023Kitabı okuyor
434 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.