Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ertesi Gece... Tracy, Michael Hermann'la tanıştıktan kısa bir süre sonra adamın inanılmaz bir alkolik olduğunu fark etti, oysa dosyasında bu yazmıyordu. Alkolikler asla iyi birer bilgi kaynağı olamazdı. Bu kadar ayrıntılı tanıtılan bir insanın en önemli özelliğinin atlanmış olması derin şüpheler uyandırdı Tracy'de. Nasıl bir dünyaya adım atmaya başladığını hissedebiliyordu; paranoyalar ve tehditlerle dolu bir dünyanın tam kenarında, hatta biraz da içindeydi. Eğer hayatını kurtarabilirse bir daha asla bu tür işlere bulaşmayacağına dair söz verdi kendine.
Sayfa 216Kitabı okudu
Kahve candır be;)
"Kahretsin, böylesine aptalca bir konuda Mert, böyle bir konuda takılıp kalıyoruz. Sanırım imkânsız bir görevimiz var." "Saçmalama Deniz. Elbette birisini seçeceğiz. Ben bir çay hazırlayayım. Kafam çalışmaz çay içmeden. Sen de ister misin?" "Evet, lütfen. O içmiyor mu?" Tracy bu arada resimlere bakıyordu. "Hayır, kahveden başka hiçbir şey içmez. Bu alışkanlığından vazgeçirmeye çalışıyorum onu ama başaramadım henüz."
Sayfa 213Kitabı okudu
Reklam
"Peki bırakalım istersen bu konuları da bana görevi anlat." "Abdullah Gül ve bürokratlar..." "Devam et." "Amerika'ya gelmişlerdi biliyorsun. Daha sonra Washington'dan götürülürken yolda birileri tarafından kaçırıldılar ve kimse onları kimin kaçırdığını bilmiyor."
Sayfa 210Kitabı okudu
"Seninle bir sorunum yok Mert. Bu operasyona uygun olup olmadığını anlamaya çalışıyorum." "Bu sana mı kaldı?" "Evet, Gri Takım eski Gri Takım değil. Pek çok ajan yakalandı. Birkaç kişi kaldık neredeyse ve artık kime güveneceğimi bilmiyorum. O kadar ajanın yakalanmasının mantıklı bir açıklaması yok."
Sayfa 209Kitabı okudu
"Kurt, her zaman için bizim erkek ajanlardan daha iyi olacağımızı ve olduğumuzu söylerdi. Kadınların bazı özelliklerinin yoğun stres ortamlarında daha iyi sonuçlar verdiğini keşfetmişlerdi ve bu nedenle herkesten gizledikleri, hatta kendi aralarındaki üst makamlardan bile gizledikleri bu kampı oluşturdular." "Deniz, bunları anlatmak zorunda değilsin. Tamam, ilk başta seni görünce şaşırdım ama şimdi bu fikre alışıyorum. Hatta neden biz bilmiyorduk ve neden karma bir kamp olmadı diye de merak ediyorum doğrusu!" "Mert, çok komiksin. Emin ol, kamptaki kızları görsen şimdi düşündüklerini düşünmezdin." "Şimdi ne düşündüğümü ne biliyorsun?" "Ben ajan olduğum kadar bir kadınım ve bana bakışlarından aklından geçenleri okumak hiç de zor değil."
Sayfa 208Kitabı okudu
Mert neye uğradığını şaşırmıştı. Konuşamıyordu. Bu nasıl bir şey diye düşündü ve aklına onlarca kötü senaryo geldi. "Şaşırman çok doğal. Kurt bana senin küçük dilini yutabileceğini söyledi. Umarım böyle bir durum yoktur." "Ama nasıl..." Mert hiçbir şey demeden karşısındaki kadının ela gözlerinin içine bakıyordu.
Sayfa 206Kitabı okudu
Reklam
Otomobile bindiler. Mert tam gaza basacaktı ki az önce geldikleri sokağın dönemecinde kısa saçlı bir kadının kendilerine baktığını gördüler. Mert'in kalp atışları hızlandı ve göz bebekleri küçüldü. Kadının her an belinden bir silah çıkarıp kendisine ateş etmesini bekliyordu. Ama bekledikleri gibi olmadı. Kadın gülümseyerek yavaş adımlarla onlara yaklaştı. Mert ve Tracy birbirlerine baktılar. Mert, eli silahında, camı açtı. Kadın otomobilin yanına gelip açılan camdan başını uzatarak, "Merhaba Mert. Ben de seni bekliyordum" dedi.
Sayfa 206Kitabı okudu
Houston'a doğru Mert ve Tracy, restorandan hızla çıktılar. Arabalarını arka sokakta bırakmışlardı. Güzel bir gündü ve ortalık çok aydınlıktı. Bir Gri Takım üyesi olarak Mert bu tür havaları sevmezdi. Puslu ve yağmurlu bir havada görevde olmayı her zaman tercih etmişti.
Sayfa 205Kitabı okudu
"Bay Strike. Şu an itibariyle çatışma sona ermiş görünüyor. Size söylemem gereken pek çok şey var. Bana söylediğiniz sorunu bir an önce ortadan kaldırın, yoksa ben oraya geleceğim." Hasan Paşa güldü, Binbaşı Hakan'a baktı. Bir an önce şehitleri gömmeli ve yaralılara bakım yapmalıydılar. Hem yardıma ihtiyacı olan pek çok Amerikalı asker de vardı.
Sayfa 205Kitabı okudu
Bu sırada bir vınlama duyuldu. Hakan başını son anda kurtarmıştı. Amerikalı genç bir asker, çok yakınlarında belirmiş ve heyecanla elindeki tüfeği mızrak gibi Hakan'ın kafasına doğru fırlatmıştı. Şimdi silahsız ve gözleri korkuyla açılmış bir halde Türk askerlerinin arasında kalmıştı. Binbaşı Hakan, koşarak Amerikalı gencin yanına geldi ve göğsüne bir tekme vurarak sırt üstü yere yıktı. Boğazına bastı ayağını ve süngü takılı tüfeğini kaldırdı. "Dur!" diye bağırdı Hasan Paşa. "Ama komutanım, esir alacak durumda değiliz. Onu bırakamam, gidip bir askerimi öldürebilir." "Yarala yeter."
Sayfa 203Kitabı okudu
Reklam
Aslan değil, Kartal gibi pençeliyorlar;)
Binbaşı Hakan ve Hasan Paşa, yanlarında Halid'le beraber iyi bir üçlü oluşturmuştu. Etraflarından Türk askeri eksik olmuyordu, ama onlar da en az etraflarındaki askerler kadar savaşıyorlardı. Koruma ordusuna güvenme konforu yoktu artık. Her an her yerden birileri gelebilirdi. "Hakan, nasıl gidiyor, hâlâ askerlerimiz var etrafta. Sanırım bizimkileri yenemiyorlar." "Komutanım baksanıza şu aslanlara, biri üç kişi ile uğraşıyor."
Sayfa 202Kitabı okudu
Hiç bir zaman kaçmazlarda
General Smith, kendi süngüsü ile işe karışmak zorunda olduğunu düşünüyordu. Yoksa askerler bir süre sonra koşarak kaçabilirdi. Türkler ölüyordu, ama yenilmiyorlardı. Bu denklemi bir türlü çözemiyordu Smith.
Sayfa 201Kitabı okudu
Smith, gidişatı anlamıştı. Tarih sayfaları canlanıyordu sanki. Türk askerleri, eskisi gibiydi. Benliklerini aşmışlardı, hepsi kendisini şehit kabul ettiği için ölmüş gibi savaşıyor, ölmekten korkmuyorlardı.
Sayfa 201Kitabı okudu
Ne o, korktunuz mu? :D
General Smith, bu bilginin doğrulanması ile düşünmeye başladı; ne yaptığını ve bunun nereye kadar gidebileceğini. Görüyordu. İleri saflarda Türk askerlerinin insanüstü savaşçılara dönüştüğünü görebiliyordu. Amerikalı askerler arasında dengesizlik baş göstermişti. Yakınmalar ve gerilemeler görülüyordu.
Sayfa 201Kitabı okudu
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.