Ahlakın kaynak konusunda dinî' ve din dışı olmak üzere farklı teoriler bulunmaktadır
Din dışı ahlâk teorileri şu bakımlardan eleştiriye tâbi tutulmustur:
a) İnsan gerek ruhî gerekse fiziki şartların etkisiyle değişmektedir. Dolayısıyla
İnsanın ‘ vaz' ettiği ahlâkî değerlerin mutlak olması mümkün değildir. Duygu, tutku
• ihtiraslar olan böyle bir varlıktan her zaman rasyonel bir hareket beklemek isabetli değildir
b) Din dışı ahlâk teorileri nihaî ahlâk prensiplerinin doğrulanmasında sabit bir
Ölçütten mahrumdur. Bu, sonuçta ahlâkî relativizmi kabule götürür. Ahlâki
Relativizm birbirleriyle çelişen iki temel prensipten meselâ adaletle zulüm, doğru ile
Yanlış, namusluluk ile namussuzluk gibi davranışların her ikisinin de ayni anlamda
Doğru olabileceğini savunmak demektir
Oysaki ahlâk prensiplerinin fonksiyonlarını icra etmeleri ancak evrensel olmalarıyla mümkündür. Bu itibarla ahlâkî prensiplerin aşkın (müteâl-transandantal) bir
Varlıkla irtibatlandırılmaması halinde evrensellikten söz edilmesi mümkün değildir, bir başka ifadeyle "Mutlak varlik olan Allah'in her seyi mutlak olduğundan, koyduğu değerler de mutlak olmakta böylece değişmez ve sabit değerlere bağlı olarak doğan ahlak ilkeleri de evrensel olmaktadır. Şöyle de denebilir;
Eğer insan her şeyi yaratam bir tanrının varlığına inanıyorsa varlık düzeyinde hiç bir şeyin atonomluğuna sahip olduğunu söyleyemez.Eğer bugün bildiğimiz ve tanıdığımız yapıda bir insan olmasaydı, elbette tanıdığımız ve bildiğimiz bir anlamda ahlakda olmazdı