Sizin hiç; "Bu hayatta bir şeyleri engelleme imkânım olsa şunları engellerdim." dediğiniz bir şeyler oldu mu? Sizleri bilmem ama benim oldu. İki şeyi engellemeyi çok isterdim. Sesi güzel olmayanların toplum içersinde şarkı söylemesini ve şâir kimliğine sahip olmayanların şiir yazmasını kat'i surette engellemek isterdim. Hatta olur da bir
Bosnalı Amir
Filistinli Muhammed
Kıyıya vuran Suriyeli Aylan bebek...
Adı, sanı, kimliği ne olursa olsun, tek "suçu" yaşadığı coğrafyada doğmak olan sayısız masum!
Değişmeyen tek şey, insanların kör, sağır, dilsiz oluşu!
Medeni geçinen ülkelerin iki yüzlülüğü, riyakarlığı!
Ne der
Dicle Türküsünün Sesi
Mezopotamya’yım ben;
Damarlarım su ve nehir,
Hayatım kavga, mevzum kan,
Dilim edebi, sözüm ebedi.
Her zaman bir şairin, bir vakanüvisin sözünden çok
Gılgamış’ın dudaklarında bir zaman, kadim nehrin kenarında
"Ve Ben Çiçeklerin Döllenmesini Düşünüyorum"
" … Bak tam karşımızda gecenin mumu
damla damla nasıl eriyor
nasıl doluyor agzına kadar uyku şarabıyla
gözlerimin simsiyah kadehi
senin ninnilerini dinlerken
ve bak
nasıl şiirlerimin beşiğine
sen doğuyorsun, güneş doguyor … "
"Kimden bu ? "
"Kimden olacak" dedi,
Kitap Enis Batur'un takdim yazısı ile başlıyor. Birkaç bölüme ayrılmış şiir kitabının son kısmında, Füruğ'dan Aragon'a birçok şairden tercüme şiirler yer alıyor. Onat Kutlar'ın şiirleri, genel itibariyle hisli bir söyleyișe sahip. Coşkunluğa varan bir heyecan hissediliyor. Oldukça başarılı mısralar var. Fakat kitabı oluşturan şiirlerin geneline bakınca çok fazla hoşuma gittiğini söyleyemem.
Unutulmuş Renkler isimli bir masal kitabı vardı. Dünyanın tamamen siyah-beyaz olduğu, renklerin bulunamadığı bir dünyada birkaç boya kalemi bulup resim çizmeye başlayan bir kız ve dünyanın durumu anlatılıyordu. Yine öyle bir dünya düşünün. Özellikle kent takımı maçı kaybettiği günlerde sitede bir yıldız yağmuru
Neandertal gömütlerinde bulunan silahlar, aletler, kurban edilmiş hayvanların kemikleri üzerinden kuzenlerimiz Neandertaller'in ölümün farkında oldukları ve buna yükledikleri anlamlar konuşularak mitolojinin en eski izleriyle kitap başlıyor. Bu arada mitin ne olduğu ve insan yaşamında nasıl bir işlev gördüğü aralara yediriliyor. Mitin insan
Merhaba
Bu kitap Oktay Akbal'ın 1996, 1997, 1998 yıllarındaki yazılarını inceliyor Sözcüklerle Yolculuk öyle bir yolculuk ki hangi yazardan geçmiyor, hangi durakta beklemiyor, hangi konuya değinmiyor ki...
Oktay Akbal bir derya deniz her yazıda ona biraz daha hayran oluyorsunuz, her yazıda onun tanıklıklarının fazlalığına ortak oluyorsunuz. Köşe