bir gün ışıksız rüzgârsız bir sessizlikte geldi. gideceğim, dedi. burada üşüyorum. dünya ağır. insan korkunç. inanacak gücüm kalmadı. her şeye bulantıyla bakıyorum. güzellik yıkıcı. hiçbir inceliğe inanmıyorum. bir sonsuz kum içinde bir yıldız rüyasıyım. seni sevecektim. söyleyemedim. gidince mi? yalnızlık benden önce gidecek, biliyorum. belki filizlenen bir taş... bir yerlerde.
"Ruhun acıyor," dedi Margaret. "Kalbim acıyor, bedenim parçalanıyor, yetmiyor daha çok acı çekiyorum. Bu zehir... Damarlarım da dolaşmaya, durmadan bütün bedenime pompalanan kanıma karışarak akmaya devam ettikçe bütün bedenim titriyor. Her gece kabuslar boğazıma yapışıyor. Karanlık benliğimi acımasızca ezip geçiyor, her yanım şiddetle sancıyor." Dilhun bir sesle ekledi. "Kalbim acıyor, o kadar çok kırık var ki bedenimde, artık ne tarafa dönersem döneyim yine de göğüs kafesime saplanıyor. Ama öyle bir kırık değil benimkisi. Söyle hangi şifacı merhem hazırlar gönül kırıklarına?
Üşüyorum. Hemde çok üşüyorum. Öyle ki bazı zamanlar titremekten güçsüz kalıyorum. Ama en çokta sensizlik. En çokta o canımı yakıyor. İşte o, bütün dirayetimi bir kadeh şarap gibi içiyor. idam sehpasında, İsa'nın Yaratıcı'sına ki gibi bir teslimiyetle çığlıklarımı boğazıma dikiyor."
İşte İngiliz madenci oğlunun klasik öyküsü
"- Anne, üşüyorum. Sobayı yakamaz mısın?"
"- Kömürümüz yok."
"- Neden?"
"- Çünkü baban işsiz kaldı."
"- Neden?"
"- Fazla kömür olduğu için."
"Mezarlıklar neden soğuk olur diye düşündün mü hiç?"
"Hayır,"
"Ben ne zaman gitsem üşüyorum. Tuhaf,"
"Bunun sebebi sanırım bizi saran kolların artık yerin altında olması."
"Hayır. Sende kendine yer açan kişinin artık yerin altında olması,"dedi. "İçinde boşluk olursa üşürsün, kız çocuğu."
Bir gün ışıksız rüzgârsız bir sessizlikle geldi. Gideceğim, dedi. Burada üşüyorum. Dünya ağır. İnsan korkunç. İnanacak gücüm kalmadı. Her şeye bulantıyla bakıyorum. Güzellik yıkıı. Hiçbir inceliğe inanmıyorum. Bir sonsuz kum içinde bir yıldız rüyasıyım. Seni sevecektim. Söyleyemedim. Gidince mi? Yalnızlık benden önce gidecek, biliyorum. Belki filizlenen bir taş... bir yerlerde.
Hepsi bu...