Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Acı bizi üç yönden kuşatır: kaderi çöküş ve yok oluş olan, uyan işaretleri olarak ağn ve kaygıdan da yoksun kalmayan kendi vücudumuz; karşı durulmaz, acımasız, yıkıcı güçlerle bizi mahveden dış dünya ve son olarak da diğer insanlarla ilişkilerimiz. Bu son kaynaktan gelen acıyı belki de diğerlerinin hepsinden daha can yakıcı buluruz
Hatta Goethe "Bir dizi güzel gün kadar çekilmez şey yoktur" uyarısında bulunur
Reklam
Bu durumda herkesle birlikte herkesin mutluluğu için çalışılır. Ama acıdan korunmanın en ilginç yöntemleri, kendi organizmamızı etkilemeye uğraşanlardır. Sonuçta her acı sadece bir duyumdur, onu hissettiğimiz sürece var olur; bu hissediş de organizmamızdaki belli donanımlar sayesinde gerçekleşir.
Sorun şurada ki, acıya karşı en korunmasız olduğumuz zaman, sevdiğimiz zamandır; en çaresiz olduğumuz zaman ise, sevdiğimiz nesneyi ya da onun sevgisini yitirdiğimiz zamandır.
Sefaletimizin büyük bir bölümünden kültür/uygarlık dediğimiz şey sorumludur; uygarlıktan vazgeçip ilkel koşullara geri dönersek çok daha mutlu oluruz. Bu iddiaya şaşırtıcı diyorum, çünkü -uygarlık kavrammı nasıl tanımlarsak tanımlayalım- acı kaynaklarından gelen tehdide karşı kendimizi savunmaya çalışırken kullandığımız araçların hepsi de söz konusu uygarlığa aittir.
Hepimiz, insanlara ilişkin gençliğimizdeki beklentilerimizi yanılsama kabul edip terk etme noktasına gelir, yaşamımızın bu insanların kötü niyetleri yüzünden nasıl zorlaştığını ve acı verici bir hal aldığını görebiliriz.
Reklam
Melekleri geçebildiğimiz gibi aşağılıkların aşağısı da olabiliyoruz.
İnsan sevilmek isteyen, saldırıya uğradığında kendisini savunmaya gücü ancak yetecek nazik bir yaratık değildir; içgüdüsel donanımları arasında ciddi miktarda saldırganlık olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Bunun sonucu olarak komşuları, onlar için yalnızca muhtemel bir yardımcı veya cinsel nesne değil, aynı zamanda saldırganlıklarını tatmin etmeye, karşılık görmeden çalışma kabiliyetini istismar etmeye, rızası olmadan onu cinsel olarak kullanmaya, ele geçirmeye teşvik eden, onu küçük düşürmek, acı çektirmek, işkence etmek ve öldürmek yönünde baştan çıkartan biridir. Homo homini lupus. Tüm yaşam ve tarih deneyimi karşısında kim bu iddiaya itiraz etme cesaretine sahip olabilir?
Duygunun enerji kaynağı olabilmesi ancak güçlü bir gereksinmenin dışavurumu olması halinde mümkündür.
Belki de bu varsayımda fazla ileri gidiyoruz. Belki de ruhsal yaşamda geçmişin korunabileceğini, ille de yok olması gerekme­ diğini iddia etmekle yetinmeliyiz.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.