Anne çocuğa "Elma suyu mu portakal suyu mu istersin?" diye sorduğunda uyumlu ve
itaatkar çocuk daima birini seçecektir; uyumlu olmayan çocuk ise bu seçenekte karşılaştığında, başka ne içmek isteyebileceğini düşünmesini sağlayan bir zihinsel alana sahip olacaktır. itaatkar
çocuk annesinden o kadar korkar ki, onun kabul edebileceğinin ötesinde kendine has bir zihne sahip olamaz. Böylece annenin
belirlediği koşulların dışında düşünmek fiilen yasaklanır. Çocuk susadığı veya daha kötüsü sıkıntıda olduğu zaman ya elma suyu ya portakal suyu seven biri haline gelir, bu tür bir insan olur.
Kitap, insanın kalbini sıkıştıran bir bölümle başlıyor.
Küçük bir çocuğun anne babasının onun hakkında biribirine söylediklerini dinlemesi ve daha sonra bu konuşmanın onun sırtına yüklediği yükle yaşamına devam etmeye çalışması...
Babasıyla kalıp sürekli ona "uyumlu" olmaya çalışan bir çocuk...
Kitap üç kuşak üzerinden bir ailenin travmalar ve sırlarla dolu bir güncesi.
Anne baba çocuk arasındaki o kırılgan ve aynı zamanda çok güçlü bağa odaklanıyor kitap. Ailede konuşulmayan her bir şeyin ailede büyük yaralar açtığı gerçeği güzel işlenmiş.
Aile kavramına, ailenin bir insanda nelere mal olacağına dikkati çekiyor.
Okurken hiçbir bölümünde sıkılmadan okuyabileceginiz bir kitap. Her bölümü merakla okuyarak hemen bitirebileceğiniz güzel bir yolculuk.
Ah! Müzeyyen.. Hikayenin tümü seninle var oluyor sürekli seni anıyor, seninle yaşıyor resmen.. Kaybettiği ise bir ömür ve ardında kalan güzel anılar.
Mahallelinin en sevdiği kişiydi Müzeyyen memleketinden üniversite okumak için gelmiş, aklı ve becerisiyle de herkesin gönlünü kazanmıştı özellikle indiği otobüsten delinmiş biletlerini verdiği
Qingshan komününde dört kişilik bir aile yaşıyordu: Anne Wang, oğul Wang, karısı Tarçın Çiçeği ve küçük oğulları.
Bay Wang, bölgenin tarım makineleri fabrikasında çalışıyordu. Anne Wang ile gelini Tarçın çiçeği arasındaki ilişkiler, havadaki pozitif ve negatif elektrik yükleri arasındaki ilişkiye benziyordu.
Bir araya geldiklerinde şimşekler
Anna Freud'un dediği gibi bu çağın uyumsuzluğu bir sağlık belirtisi sayılmalıdır. Anne ve babasına hiç sorun çıkarmayan, hiç sürtüşmeye girmeyen, daha çok özgürlük ve hak aramayan bir genç ancak "iyi çocuk" olarak kalır, büyümez. Anne-babasının uydusu olmaktan çıkamaz. Bu nedenle çok uyumlu görünen gençlere olgun kişiler olarak değil; kimlik arayışından korkan, kabuk değiştirmenin sıkıntılarını göze alamayan kişiler olarak bakmak gerekir. Bu gençler uyumsuzluklarını geleceğe saklarlar bir bakıma. Aileden ilk ayrılmalarında dengelerini yitirip tökezleyebilirler.
Çekim kimyasının, bizi nasıl genetik açıdan farklı ama uyumlu olana çektiğini; böylece bizi, çocuğumuza genetik bahislerde yardımcı olmamızı sağlayacak şekilde eşlediğini hatırlayın. Şimdi bunu, cinsellik ve orgazmın yeni bir partnerle, yalnızca aile bireylerine karşı hissedebileceğiniz türden bir bağ kurmaya yaraması kavramıyla birleştirin. Göreceksiniz ki, kombinasyonun ürettiği sonuç, bize hayatın tüm zorluklarıyla başa çıkarken, çocuk sahibi olmamız ve onu yetiştirmemiz için en iyi şansı sağlayacaktır. Devamlı ilk genetik partnerimizi aramamız bizi izole ederdi, oysa ikili bağlanma yeni bir aile kurabilmemize yardımcı olur. Hem de bu yalnızca hayatta kalmamıza ve ürememize yardımcı olmakla kalmaz, ayrıca süreci de çok daha hoş kılar.
Gelişim dönemlerini kısaca gözden geçirdikten sonra çocukluğun genel özelliklerini özetleyelim: Çocuk bağımlı bir yaratıktır. Fiziksel ve ruhsal gereksinimlerini kendi başına karşılayamaz. Gelişebilmesi, sağlıklı bir kişilik kazanabilmesi için sevgiye, ilgiye ve desteğe gereksinimi büyüktür. Anlayışlı, sıcak ve güvenli bir aile ortamında büyüyen çocuk, kendine güvenen bir kişi, bir birey olmaya yönelir; bağımsızlaşır, olgunlaşır. Çocuğun bir başka özelliği bencil oluşudur. Çocuk beklemeyi, isteklerini ertelemeyi bilmez. İstekleri hemen ve orada karşılansın ister. Gelişen çocuk bencilliğinden sıyrılıp paylaşmayı ve beklemeyi öğrenir. Başlangıçta yasaklara ve kurallara aldırmaz. Geliştikçe daha uyumlu ve işbirliğine daha yatkın olur. Çocuğun duyguları çok dalgalanma gösterir. Sevinçten üzüntüye, öfkeden korkuya birden geçer; gülerken ağlamaya, gözünün yaşı kurumadan gülmeye başlar.
Çocuğunuz;
– Varsın, bir çivi bile çakamasın ama dersleri iyi olsun.
– Varsın omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın ama matematiği düzgün olsun.
– Varsın evin çalan telefonuna cevap veremesin ama notları yüksek olsun.
– Varsın eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın ama fen lisesine gitmiş olsun.
– Varsın ağlayan bir çocuk görünce