"Kişinin yaşamı, uzaklıklar ile yakınlıklar arasında yürür : kişi, ne yaparsa yapsın, hep, ya, birşeylere —birilerine— yaklaşıyor, ya da birşeylerden —birilerinden— uzaklaşıyordur — hiçbirzaman, biryerde —birileri ile birlikte—, duruyor değil: hep yürüyor..."
Tamda bu cümlelerle başladı kitabın heyecan noktası....
Oruç Aruoba,hani hep
Yüreğimdir gerçekte kadife
Tenim değil.
Gece mavisi kadife,
isimler sayıklayan, saklayan.
Çekici bir ten olmamanın
Korkusunu kapayan
Kıvrımları arasına aklının.
Aşkımdır aslında tüm sevgim
İyiciliğim değil,
Ezici, zorba bir aşk,
Kötülüksever, kıskanç olan.
Belki de sevememenin
Yitikliğini barındıran
Tuhaf arzuların köşelerinde.
Benimdir bilirim kendimin sevgilisi,
benim sevgilim değil.
Coşkuyla koşulan uzaklıklar
Dönüştükçe serin çıkmazlara
Örtülü, acımasız olan.
(Bu böyle yazgısı bilirim)?
Zorlamam artık düşsel bir yalnızlık aşımını.
Suskun dururum
biraz da ölü
bu oluş yazısında
Bütün o oluşların içinde bir yeri, başkalarının onsuz yapamayacağı bir yerciği yok muydu. Kendisiz nasıl devam edecekti her şey. Acaba öldükten sonra da bunlar var olmaya devam edecek miydi. "İster misin" dedi, bütün her şey benimle birlikte var olsun ve ben yok olunca onlar da yok olsunlar. Her şeyin yalnızca benim için yaratılmış olması mümkün mü. Benim minik hayatımın dekoru bunlar. Erişemediğim uzaklıklar, varlıklarından habersiz olduklarım. Tümü. Hayır hayır öleceğim ve hepsi acımasızca ve ben hiç olmamışım gibi yaşamaya devam edecekler. O halde neydi önemli olan. Anlayamadığım ne. Niçin doğdum, ağaçları ve yapraklarını, kuşları, gölü ve köyleri, insanları bu kadar zaman niçin gördüm, niçin onlarla beraber oldum.