Atsızın okuduğum ilk kitabıydı. Üslubu çok yalın olduğu için okuması kolay ve gerçekten sürükleyiciydi fakat mit ve yaşamı birbirine çok kattığı için gerçeklik algımı yitirerek okumak durumunda kaldım hep.
Tüm bunlar dışında kitapta işlenen aşk hiçbir şekilde geçmedi bana. Sebebiyse Atsız'ın bu aşkı gerçekten hissettirerek yazması:) Murad'ın Gökçen'e olan sevgisini her şeyden üstün tutması evli ve dört çocuk babası olmasaydı sırıta sırıta okuyacağım şeyler olurdu. Fakat sadece yüzüm ekşidi. Kuran'da yeniden evlenme hakkım var muhabbetinde hepten çileden çıktım. Karısı ve çocuklarının ölümüne doğru düzgün üzülmeyip Gökçen ᕕ(ಥʖ̯ಥ)ᕗ Gökçenᕕ(ಥʖ̯ಥ)ᕗ diye kendini yollara atmasıysa çok başka bir mevzuydu. Benim karım ve çocuklarım olmamasına rağmen bence ben daha çok üzülmüştürüm. İyi bir asker olmasaydı, savaş sahnelerinde gerçekten kılıcının sesini işitmeseydim Murad nefret edeceğim bir karakter olurdu. Neyse ki Gökçen'i düşünmediği zamanlarda vatanına milletine hayrı dokundu da bir şekilde sevdirdi kendini meçhul şehzademiz.
Deli KurtHüseyin Nihal Atsız · Ötüken Neşriyat · 202015,6bin okunma
Kitap, çok uzun bir önsöz ile başlıyor. Victor Hugo bu önsözde idam cezası ile ilgili düşüncelerinden bahsediyor. Hatta bir yerde halkın, yoksulluk içinde yaşayan, bahtsız insanlar idam edileceği zaman buna ses çıkarmayıp da 4 bakan idam edileceği zaman buna tepki göstermelerini eleştiriyor. Buyurun, işte o kısım:
“Arzulanan bu ilgayı
Belki de Mişima okumaya doğru romanla başlamadım. Fakat yine de kafamda az çok fikir oluştu.
Roman, onlu yaşlardaki babasız bir çocuğun annesi ve onun evlenmek üzere olduğu denizci bir adamla olan ilişkisini anlatıyor.
Denizci, kadın ile tanışıp evlenmeye doğru giden bu yolculukta çocuğun gözünde sıradan olmayan kahramanca ve özgür bir adamdan,
İnsanlar kendilerinde olmayan bir erdemin başka birinde var olabileceğine akıl erdiremiyorlardı. Birinin zayıf oldugunu hayal etmek, onun güçlü olduğuna inanmaktan çok daha kolaydı.
Dil ve Tarihle Türk adı, geniş bir coğrafya'da var olmuştur. Çin kaynakları ağırlıklı olarak Türklerle ilgilidir. Yine, Avrupa tarihi de Türklerle ilgilidir. 19. Yüzyıla kadar Türkler çıkarıldığında gerek Çin, gerekse Avrupa tarihi boşlukta kalır. Dünyada hemen her coğrafyada bulunan en fazla devlet ve imparatorluklar kuran Türkler, birlik ve bütünlüğü sağladığında güçlü, sağlayamadığında ise dağınık, sindirilmiş topluluklar olarak yaşamıştır. Bu bakımdan mensubu olduğumuz milleti her şeyden önce çok iyi tanımak, bilmek ve anlamak zorundayız.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetini gecesi de gündüz gibi apaçık bir yol olan İslam dini Üzere bırakmıştır. O yoldan ancak kendini helak eden uzaklaşır.
Allah ve Rasûlünün çağrısına uyan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmeti (sahâbe, tâbiîn ve onlara en güzel şekilde tâbi olanlar), hak yolda yürümüş, akîde, ibâdet, ahlâk ve terbiye yönünden çok farklı ge onun şeriatını tatbik ederek onun sünnetine sımsıkı sarılmışlardır. Böylece sadece onlar, kendilerine düşmanlık eden veya aykırı davrananların onlara hiçbir zarar veremeyeceği ve Allah'ın emri gelip kıyamet kopacağı ana kadar hak yol üzere var olacak tâife olmuşlardır.
Bizler;
-Allah'a hamdolsun- onların yolunda yürüyen, onlar gibi Kur'ân ve sünnetle hidâyete eren, bunu Allah'ın üzerimizdeki bir nimeti olarak gören ve her mü'minin böyle olması gerektiğine inananlarız.
Yüce Allah'dan, hem bizleri hem de Müslüman kardeşlerimizi dünya ve âhirette "La ilahe illallah" sözü ile sabit kılmasını ve bizlere rahmet ihsan etmesini dileriz. Şüphesiz ki O, karşılıksız ve çokça verendir.
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Bütün budalalar , aşklarında sanki çok özel bir acele gerektiren bir durum var sanıp , aşklarının şiddetini açığa vurup , aşıklarının eline silah verir …
Küçük prens bir taşın üzerine oturmuş ve başını kaldırıp
göğe bakmış:
- Diyorum ki acaba yıldızların parlamasının sebebi bir gün herkes kendi yıldızını yeniden bulabilsin diye mi? Benim gezegenime bak. Bizim tam tepemizde . .. Ama gerçekten çok uzak!
-Güzelmiş, demiş yılan. Buraya neden geldin?
-Bir çiçekte sorunlarım var, demiş küçük prens.
-Haa! demiş yılan.
Ve susmuşlar.
- İnsanlar nerede? diye sormuş nihayet küçük prens. Çölde insan kendini biraz yalnız hissediyor ...
-İnsanların arasında da yalnız hissedilir, demiş yılan.