Kendime yabancılaşmanın en derinlerinde dolaşıyorum. Ne kendimle ne de dünyayla bir bağ kurabiliyorum. Sanki hayattan, varoluştan soyutlanmışım. Kavramlar, durumlar, insanlar... Hepsi bana öylesine uzak, öylesine anlamsız geliyor ki. Gelecek? Meşhur bir hayalet gibi önümde salınıyor. Beklentiler, umutsuzlukların girdabında eriyip gidiyor. Ne
“Pazar günü nevrozu”nu, yani hafta içinin yoğun işlerinin telaşından sıyrılan ve kendi içlerindeki boşluk belirginleştiği zaman yaşamlarının içerikten yoksun olduğunun farkına varan insanların yaşadığı tatil depresyonunu ele alın. Birçok intihar
olayı, bu varoluşsal boşluğa (vakuma) bağlanabilir. Depresyon, saldırganlık, uyuşturucu vb. alışkınlığı gibi bu türden yaygın olguları, bunların altında yatan varoluşsal boşluğu kavrayamadığımız sürece anlayamayız. Bu ayrıca emeklilerin ve yaşlı insanların yaşadığı krizler için de geçerlidir.
Tolstoy'un "İtirafları" ağır bir felsefe kitabı gibi görünse de, aslında tam tersi! Tamamen samimi bir dille yazılmış, adeta bir dost sohbeti gibi akıp giden bir eser. Tolstoy, bu kitapta 50 yaşına kadar yaşadığı ruhsal çalkantıları, arayışlarını ve değişimlerini tüm açıklığıyla anlatıyor.
Zengin bir aristokrat olarak dünyaya gelen