Biri sizi
eleştirdiğinde ya da saldırdığında, size yardım etmek istiyor da
olabilir incitmek de isteyebilir. Eleştirenin söylediği doğru veya yanlış
olabilir ya da ikisi arasında bir yerdedir. Fakat, ilk başta bu konulara
odaklanmak pek akıllıca değildir. Bunun yerine, o kişinin tam olarak ne
demek istediğini anlamak için ona bir dizi netleştirici soru sorun. Soruları sorarken yargılayıcı ya da savunmacı olmaktan kaçının. Sürekli olarak daha net bilgi sorun. Dünyayı, eleştirenin gözlerinden görmeye çalışın. Size belirsiz, aşağılayıcı etikederle saldırırsa, ona daha belirli olmasını ve sizinle ilgili hoşuna gitmeyen şeyin tam olarak ne olduğunu
açıklamasını söyleyin. Bu ilk manevra tek başına bile eleştiren kişiyi sırtınızdan atabilmeniz için bayağı yardımcı olur ve saldırı savunma etkileşimini bir işbirliği ve karşılıklı saygıya dönüştürmeyi sağlayabilir.
Tabiat sürekli olarak kendini yeniler, lâkin insanlığa yeni bir ahlâk düzeni sunmaz. Kendi haline terk edilen hiçbir şey, daha iyiye doğru gitmez. Belki daha kötüye ve yıkıma doğru gider.
Bu, doğru değildir. Ekonomik sistemimizin yalnız bir kısmı, rekabetçi, serbest ve bireycidir. Geri kalanı — ve çok da önemli kısmı— tam tersidir: tekelleştirilmiş, denetim altına alınmış ve kolektivisttir.
…
"Olmak" ilkesine dayalı bir toplum oluşturabilmek için, o toplumun tüm bireylerinin kendi ekonomik ve politik işlevle rinin tam bilincinde olup, bunu aktif olarak algılayabilmeleri gerekir. Yani "sahip olmak" biçimli bir davranıştan kurtulabilmenin tek yolu, endüstri ve politika alanında yönetime katılmayı tam olarak gerçekleştirmeye bağlıdır. Bu türlü bir demokrasinin en doğru yönetim biçimi olduğu konusunda, hemen hemen tüm radikal hümanistler aynı görüştedirler.
.
Halide Nusret Zorlutuna'yı temiz, nahif Türkçesinden ve edebî anlatımından dolayı çok beğenirim. Kitaplarında Osmanlıca kelimeler olsa bile okurken asla yormuyor. Kitap başlangıçta mektuplaşmalardan oluşuyor sonra bölüm bölüm ilerliyor. Adını o dönemde yaşadıkları keyifli, sisli, baygın gül kokulu İstanbul gecelerinden almış. Sisli Geceler
Sevgi aslında özgün bir kişiyle olan ilişki değil, sevgi bir tavır, sadece bir sevgi «nesnesine değil tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yöne- limidir. Eğer kişi, sadece bir tek insanı sever ve onun dışındaki tüm çevresine kaygısız kalırsa, onun sevgisi sevgi değildir, ya alabildiğine bir bencilliktir, ya da ortak yaşam birliğidir. Hâlâ insanların çoğu sevginin yetiyle değil, nesneyle oluştuğuna inanmaktadırlar. Gerçekte bunlar «sevdikleri» kişiden başka hiç kimse- yi sevmemelerini, sevgilerinin yüceliğinin kanıtı oldu- ğunu sanırlar. Bu, yukarda sözünü ettiğimiz yanlışın bir eşidir. Çünkü kişi burada, sevginin bir eylem, bir ruhsal güç olduğunu görememekte, sadece tüm gerek- li olan şeyin doğru nesneyi bulmak olduğuna inanmak- tadır. Ve herşeyi buna bağlı olarak kendiliğinden olu- verecektir. Bu tutum resim yapmak isteyen fakat sa- natını öğrenmek yerine en uygun nesneyi beklediğini, onu bulduğu zaman, son derece güzel bir resmini ya- pacağını söyleyen kişinin tutumuyla aynıdır. Eğer ben, birisini seviyorsam, herkesi seviyorumdur, dünyayı, yaşamayı seviyorumdur. Eğer bir kişiye seni seviyo- rum diyebiliyorsam, sen de herkesi seviyorum, se- ninle tüm dünyayı seviyorum, sende aynı zamanda kendimi de seviyorum da diyebilmeliyim.
Sevginin tek kişiye değil, herkese yönelik olduğu- nu söylemek, sevilen nesneye bağlı olarak çeşitli sev-gi biçimleri arasında fark bulunmadığı anlamını ver- memelidir.
Yaşamın kurtuluşu her şeyi bütünüyle, bütün gerçekliğiyle, özü ve nedeniyle görmeye, bütün ruhunla doğru olanı yapmaya ve doğruyu söylemeye bağlıdır. Bir iyiliğin hemen ardından, arada küçücük bir mesafe bile bırakmadan bir başka iyilik yaptıktan sonra hayatın tadını çıkarmaktan başka ne kalır geriye?
Sayfa 131 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Tragedya, Titanlarla Zeus arasında geçen korkunç savaşla başlamıştır. Promethus kendi soyu titanların yıkılması için Zeus’a akıl vermiştir. Fakat beklediği değeri göremeyince atalarının intikamını almak istedi buna karşılık ilk insanı yarattı. İlk insanı,Promethus kendi gözyaşıyla balçığı karıştırarak yarattı. İlk insanlar acizdirler. Buna karşılık Promethus insanlara ateşi verdi. İnsanların gücü artınca tanrılara karşı gelmeye başladılar. Zeus insanların elinden ateşi aldı ve insanlara ceza olarak kadını yarattı. Promethus büyük bir mücadelenin ardından tanrılardan ateşi çalmayı başardı. Elinde ateş ile insanlara doğru koşturur ve insanlara ateşi teslim eder. Bunun üzerine tanrılar Promethus’u ceza olarak zincire vururlar. Her gün bir kartal gelir ve Promethus’un ciğerinden koparır. Ama Promethus’un umrunda olmaz çünkü artık insan evrimleşmeye başlar.
Oyunda sadece tanrılar ve tanrısal kişilere yer verilmiş olsa da oyunun konusu insandır.
Aslında oyunda geçen insan sadece etten ve kemikten değildir. İnsan doğanın ya da geleneğin kurulu düzenine karşı karşı ayaklandığı an insan olmuştur.
Promethus’un yarattığı ve tanrıların sürekli elinden aldıkları ateş objesi aslında bilimi, teknolojiyi, aklı temsil eder.
Oyunda, akıl gücünün kaba kuvvetten daha üstün olduğunu bize söyler .
İnsanlığa ceza olarak kadını göndermeleri Eski Yunan’ın ataerkil bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
Kıyamet kopsa son söz özgür düşüncenindir.
Ey Rabbim!
“Peygamberle başbaşa konuşacağınız zaman,
Bu konuşmanızdan önce bir sadaka verin.”
Buyuruyorsun.
Benim tasadduk edecek hiçbir şeyim yok,
Gölgemde beni savunurken canlarını veren çocuklardan başka.
Kabul buyur Allah'ım
Beni duyur Allah'ım!
Öncelikle çok büyük bir heves ve beklenti içinde başladım okumaya. Okuyan çoğu kişi beğenmişti fakat ben okurken hiç ilerlemedi, beklentimi karşılamadı. Sonlara doğru sadece okumak için okudum ve bitirdim. Hikayede bütünlük yoktu bence. Bir olay anlatılırken kesilip hemen başka bir olaya geçiliyor ve detayları nerdeyse hiç vermiyordu. Sosyal medyanın övgülerine çok güvenmemek lazım.
Azgın bir kışı yaşıyoruz.
Bunu aşarsak, sabır ve dayanıklılık gösterirsek, bahar ve arkasından yaz gözükecektir.
Ve çiçeklerin en üstünü ve meyvelerin en kurtarıcısı, bir ilahî armağan gibi, dalların ucundan uzanacaktır göğe açılmış ellere doğru.
İki büyük Halife zamanında hiçbir noktası kararmayan mukaddes emanet Hazreti Osman devrinde solmaya istidat kazanır gibi oldu. Bütün büyük Sahabîlerle beraber Hazreti Osman'ı da bu acıyı duyanlar arasında görmeliyiz. Ne var ki, o, kıymette ve sırada üçüncü büyük Halife, bu hâli önleyebilmenin yalçın mizacına sahip değildir. Bu da onun başkaca büyüklüğünden eksiltmez.
'Zehâb - zan ve tahmin'den gelen bu kelime, bellibaşlı bir noktaya giden yolun nerelerden ve nasıl geçtiği ve ne gibi kısımlar ve şekiller çizdiği üzerinde bilgiler ve ölçüler manzumesi demek...