“Olgunlaşan, öyle güzelim çiçek açan duygularını o kalın, pis kokulu çarıklarıyla gelmiş ezmişti, harap etmişti.Kirletmişti duygularını, yakmış, küle çevirmişti.”
Aksinya gelmiyordu bir türlü. Batıda güneş batmış, göğü solgun, yaldızsı leylak rengine bulamıştı. Doğudan serin bir rüzgâr esmeye başladı. Karanlık, söğütlerin orada takılıp kalan aya yetişti. Yel değirmeninin yukarısında gökyüzü ölüm gibi kopkoyuydu. Orada burada mavi çizgiler… Köyden,
ölen günün sesleri, gürültüleri geliyordu.
Geceyi bozkırda geçiren çingene oğlanın başına geleni duydunuz mu? Bir balık ağından başka üstüne örtecek şeyi yokmuş. Soğuk bağırsaklarına işlemeye başlayınca uyanmış, parmağını ağın deliğinden çıkarmış, anasına demiş ki, ‘Amanııın, buz gibi dışarısı!’
Savaşta zengin olan semirir, yoksul acından geberir. Anladın mı şimdi? Böyle bu! Fabrikatör kısmı burnunu votkadan ayırmaz, asker kısmı bitten başını alamaz. Kapitalist kârını alır, iç eder, işçi yalınayak gezer. Bizim düzen bu işte.
Sayfa 387 - Evrensel Basım Yayın (e-kitap)Kitabı okudu
Hayat yatağından bir kez çıkmaya görsün, sayısız kollara ayrılır da gider. Sonu bilinmez, dolambaçlı yolunda hangi kolu tutturacak, önceden kestirmesi güçtür. Bugün kumlarda akan sığ sudur. Öyle sığ, dibi görünür. Yarın, bakarsın, dolu dolu akıyor. Derin.
Sayfa 361 - Evrensel Basım Yayın (e-kitap)Kitabı okudu