Aragorn uykusunda kıpırdandı, döndü ve doğruldu.
"Ne var?" diye fısıldadı yerinden fırlayıp Frodo'nun yanına gelirken. "Uykumda bir şey hissettim. Neden kılıcını çektin?"
"Gollum," diye cevap verdi Frodo. "Ya da ben öyle tahmin ediyorum."
"Ah!" dedi Aragorn. "Demek yol kesen minik eşkıyamızın farkındasın sen de. Moria boyunca, ta Nimrodel'e kadar peşimizdeydi. Kayıklara geçtiğimizden beri bir kütüğe uzanmış, elleri ve ayaklarıyla kürek çekip duruyor. Bir iki kere gece onu yakalamaya çalıştım; ama hem bir tilkiden daha kurnaz hem de bir balıktan daha kaygan. Nehir yolculuğunun onu dize getireceğini umuyordum fakat suda onunla başa çıkılmıyor.
"Yarın daha hızlı gitmeyi denemeliyiz. Sen yat şimdi, gecenin geri kalan kısmında ben nöbet tutarım. Keşke o sefil elime düşse, işimize yarayabilir. Ama eğer elime geçiremezsem, elimizden geleni ardımıza koymayıp takibinden kurtulmalıyız. Çok tehlikelidir. Geceleri kendi hesabına işleyeceği cinayetler bir yana, etrafta olan diğer düşmanları da peşimize takar."
O gece Gollum'un bir daha gölgesi bile görünmeden geçti. O olaydan sonra Grup çok daha dikkatli oldu ama yolculuk boyunca Gollum'u tekrar görmediler. Hala onları takip ediyor idiyse bile çok ihtiyatlı ve çok kurnazdı. Aragorn'un emriyle artık uzun uzun kürek çekmekteydiler; kıyılar hızla akıp gidiyordu. Fakat etraflarındaki toprakların çok azını görebiliyorlardı, çünkü genellikle arazinin elverdiğince gizlenerek gündüzleri dinlenip gece ve alacakaranlıkta yolculuk yapıyorlardı. Bu şekilde, yedinci güne kadar hiçbir şey olmadan geçti zaman.