Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
“Ben,” dedi, “ nehrin kendisiyim, hakikat arayışı nehri. Ve nehrin kendisi olarak yolculuk yapıyorum. Ne coşku, ne hüzün, hiçbiri benim son durağım değil; ben yolculukta var olan yaşamın kendisiyim, beni duraklar tanımlamıyor.”
Reklam
Gece ve Düşler
Kutsanmış gece, iniyorsun, Ve düşlerin dalgası da kaplıyor üstümüzü, Bir yandan karanlık sararken uzamı, Ve insanlarla solukları yatışırken. Gizlice kulak verip seviniyorsun Gün ağarırken haykırmalarına: Geri gel, kutsanmış gece, Geri gelin siz de tatlı düşler. (Fransızcadan çeviren: Orçun Türkay) _________________________ Nacht und Träume (Gece ve Düşler), Schubert’in son Liedlerinden birinin başlığıdır (Op. 43, no: 2, si majör) ve Heinrich Joseph von Collin’in (Beethoven de Coriolan'ı için bir uvertür yazmıştır) bir şiiri üzerine bestelenmiştir. Bu sıradan şiirin sözleri Schubert’in melodiyi oluşturmak için kullandığı bir çıkış noktasıdır yalnızca. Beckett de, müziğinin güzelliğinden dolayı bu Lied’in birkaç ölçüsünü eserinin müzikal öğesi olarak kullanmıştır. Beckett’in yapıtında duyulan son yedi ölçü son iki mısraya tekabül etmektedir (“Kehre wieder, heilige Nacht / Holde Träume, kehret wieder”).
Locke düşünce özgürlüğü ve hoşgörüden yanaydı. Ayrıca cinsler arasında eşitliği savunuyordu. Erkeğin kadından üstün olması fikri insanların yol açtığı bir durumdu Locke'a göre. Dolayısıyla insanlar tarafından yeniden değiştirilebilirdi." "Bak buna tamamen katılıyorum." "Locke cinslere özgü rollerin tartışıldığı yeni dönemde yetişmiş ilk filozoflardandı. Daha sonra kadınların eşit haklar elde etmesinde önemli bir rol oynayacak olan adaşı John Stuart Mill'i çok etkilemiştir bu açıdan. Zaten Locke ancak 18. yüzyıl Fransız Aydınlanma Çağı'nda tam anlamıyla güçlenecek olan pek çok liberal fikri önceden ifade etmiş bir düşünürdü. Örneğin güçlerin ayrılması ilkesini ilk savunan odur..." "Yani devlet iktidarının çeşitli kurumlara dağıtılması." "Bunlar hangi kurumlar, biliyor musun?" "Biri Millet Meclisi. Bu 'yasama' gücüne sahip olan kurum. Bir de 'yargı' gücü var, yani mahkemeler. Son olarak da 'yürütme' gücü, yani hükümet." "Bu üçlü ayrımı Fransız Aydınlanma filozoflarından Montesquieu ortaya atmıştır. Locke diktatörlüğün önlenebilmesi için öncelikle yasama ve yürütmenin ayrılması gerektiğini vurgulamıştı. Locke tüm gücü kendi elinde toplamış olan XIV. Louis'yle aynı dönemde yaşamıştı. 'Devlet benim' diyordu XIV. Louis. Bu yönetim tarzına mutlakiyet diyoruz. Bugün böyle bir devleti belli bir hukuka bağlı olmayan keyfi bir yönetim sayıyoruz. Buna karşı Locke, hukuk devletini güvenceye alabilmek için yasalan halkın temsilcilerinin çıkarması, kral ve hükümetin de uygulaması gerektiğini söylemişti.
Başka bir deyişle ölüm, kendimi bırakmak olduğuna ve ben de bunu yapmadığıma göre, bilinç altında sıkışmış, yasaklanmış, birbirine zıt eğilimlerim beni değişik bir biçimde öldürüyorlar demektir. O zaman da 'Ölü bir kişi olarak yaşıyorum pekala. Bu da son derece olağan' diyor ve paradoks'un, çelişkinin kahkaha­sını patlatıyorum.
Vera ile tanışması, hem söyleyiş gücü, hem bi­çim, hem de içerik olarak onda, ömrünün bu son döneminde, bir neşe, coşku ve esin kaynağı olmuştur. Şairlik aşkla, sevgi ile buluşunca şiir sanatı açısından önemli söyleyişler ortaya çıkmıştır: "Odamızda sabah karanlığı bir yelken gibi aydınlanır! Odamızda pırlanta yüzük gibidir mavi serinlik.! . . . açılır yastıkta kocaman gözleri gülümün! Dumanlı dağ gölleri gibidirler henüz.!İçlerinden mavi balıklar ge­çer kıvıltılarla diplerinde yeşil çamlar durur . . .
Hece dergisiKitabı okuyor
Reklam
Ama siz komünistler, kadınların ortaklaşalığını getirmek istiyorsunuz, diye bağırıyor tüm burjuvazi bir ağızdan. Burjuva, karısını, salt bir üretim aleti olarak görüyor. Üretim aletlerinin ortaklaşa kullanılacağını duyuyor ve, doğal olarak, ortaklaşa olma yazgısından kadınların da aynı biçimde paylarına düşeni alacaklarından başka bir sonuca varamıyor. Sözkonusu olanın, tam da, kadınların salt üretim aletleri olma durumuna son vermek olduğunu aklına bile getirmiyor.
John Locke, Eşitlik, Güçler Ayrılığı ve Hukuk Devleti...
(John) Locke düşünce özgürlüğü ve hoşgörüden yanaydı. Ayrıca cinsler arasında eşitliği savunuyordu. Erkeğin kadından üstün olması fikri insanların yol açtığı bir durumdu Locke'a göre. Dolayısıyla insanlar tarafından yeniden değiştirilebilirdi." "Bak buna tamamen katılıyorum." "Locke cinslere özgü rollerin tartışıldığı yeni
Sayfa 301 - Pan Yayıncılık, 24. Basım, Kasım 2009Kitabı okuyor
Ermeniler, birçok yıldan beri ne sadık ne de suçsuz bir tebaa idiler. Onların son yıllarda vatan sınırları içinde yaptıkları hareketler ise, her türlü toleranslı anlayışın çok üstüne çıkmıştı. Fakat dünya Hıristiyanlık âlemi, gerçekleri bir türlü görmek istemiyor, bağlı olduğu millete ihanet hâlinde bulunan ve on binlerce Türk'ü, akla gelmeyecek şekilde işkencelerle öldüren bu merhametsiz milleti masum, suçlarına göre onları cezalandıranları ise suçlu sayıyordu. İşte Hıristiyanların bu tutumundan büsbütün cesaret alan Ermeniler ve bu arada Ermeni Patriği Zaven Efendi, mütareke yıllarında, Mavri Mira Heyeti ile hemfikir olarak, çalışmaya başlamış, Rum Patrikhanesinde Türkleraleyhindeki toplantılara katılmış ve Rumlarla iş birliği yapmıştı. Çünkü Yunanlılarla onların çıkarları, biri Türkiye'nin batısında öteki de doğusunda toprak kazanmak istedikleri için, çatışmamakta idi.
Sayfa 94
Mustafa Kemal Paşa'nın da ilk zamanlardaki planı "Türkiye'yi siyasi yoldan siyasi tedbirlerle kurtarmak" esasına dayanıyordu. Nitekim 16 Kasım 1918'de "Vakit, Zaman ve Minber gazetelerinin yazarları ile Pera Palas'ta" yaptığı bir konuşmada o, en iyi politika en çok kuvvetli olmakla mümkündür. En çok kuvvetli olmak demek ise; "Manen, ilmen, fennen, ahlaken kuvvetli olmak" demektir. Askerî kuvvet en sonda gelir. Yukarıda sayılan meziyetler bir millette mevcut değilse, bu "Milletin bütün fertlerinin en son silahlarla donanmış" olması hiçbir şey ifade etmez. "Bugünkü topluluklar içinde insan olarak yer alabilmek için elbette silah elde olmak yeterli değildir" demek ve "İngilizlerden daha hayırhah bir dost olamayacağını" söylemek suretiyle görüşlerini açıklamıştı.
Sayfa 71
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.