Hayat tarafından birbirimizden ayrılıyoruz, ben onu mutsuz ediyorum, o da beni. Ne onu, ne de beni değiştirmek mümkün değil. Bütün denemeler yapıldı, vida yerinden çıktı.
Sahâbiler ve onlara ihsanla (güzelce) uyan tâbiin ve Ehl-i Sünnet imamları, Allah-u Teâlâ'nın göklerinin üstünde, arşının üzerinde olduğu inancında birleşmişlerdir. Sözleri bu anlamı açıkça ifade eden şeylerle doludur. Evzâi şöyle demiştir:."Biz şöyle derdik -ki aramızda tâbiinden pek çok kimse vardı: Zikri (anlaması) çok yüksek (yüce) olan Allah, muhakkak ki arşının üstündedir ve biz sünnetin getirdiği bütün sıfatlara inanırız."
Evzâi bu sözü, Allah'in sıfatlarını ve yüksekte olduğunu inkar eden Cehm'in mezhebinin (Cehmiyye) ortaya çıkışından sonra söylemiştir ki, insanlar selefin görüşünün, Cehm'in görüşlerine aykırı olduğunu bilebilsinler. Seleften hiç kimse, Allah'ın semâda olmadığını, O'nun zâtıyla her yerde olduğunu, bütün yerlerin O'nun için bir olduğunu, O'nun ne alemin içinde ne dışında, ne ona bitişik ne de ondan ayrı olduğunu ve hissi olarak (duyu organlaryla) O'na işaret etmenin câiz olmadığını kesinlikle söylememiştir. Tam tersine yaratıkların Allah'ı en iyi bileni Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arefe günü veda haccında O büyük topluluğun içinde parmağını göğe kaldırarak Allah'a işaret etmiş ve "Ey Allahım! Şahit ol" diyerek ümmetinin, kendisine verilen görevi onlara bildirdiğine dair ikrarlarına (itiraflarına) Rabbini tanık tutmuştur. Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun.