Hz. Peygamber aleyhissalâtü vesselam bir hadis-i şerifinde, "Allah (cc) sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. O, sizin kalplerinize ve işlerinize bakar" buyuruyor.
Sahih Hadis Bulunmayan Konular, Nicelik değildir, niteliktir aslolan, dediğim bir kitap oldu benim için. Öyle ki dopdolu bir içeriğin yanında dipnot ve kaynakçaya bakıldığında titizlikle ve emek emek hazırlandığı aşikâr.
Enbiya Yıldırım Hoca'mızın emeğine, kalemine, ilmine sağlık...
Kitapta; önce, sahih hadis bulunmayan konularla ilgili yapılan müstakil çalışmalara yer verilmiştir. Sonrasında, sahih hadis bulunmayan konular; İman, amel, Kur'an, namaz, dua, aile hayatı, kadınlar, yemek... gibi, otuz altı ana başlıkta, konuyla ilgili sahih hadis bulunmadığı ya da mevzû olduğu anlatılmış ve hadisçilerin görüşlerine de değinilerek tahlil edilmiştir.
Ben ziyadesiyle müstefid oldum, -özellikle- ilgililerin okuması temennimdir. Vesselam... :)
"Son sözü sahih hadislerle amel etmenin, mevzû hadislerden kaçınmanın önemi hususunda Millî Şairimize bırakalım:
Hadisi vaz' ediyorken sevâb uman bile var!
Sevabı var imiş bir zaman gelir anlar!
...
Lisân-ı pâk-i Nebi'den yalanlar uyduruyor;
Sıkılmadan da 'sevâb işledim' deyip duruyor!
...
Sevâb ümid ediyor ha! Deyin ki namerde:
Sevabı sen göreceksin huzur-i mahşerde!"
(s.11)
Abdullah b. Dînâr el-Behrânî (r.anh) anlatıyor: Zeyd b.Sabit, Übey b. Ka'b'a yazdığı bir mektubunda şöyle diyordu: "Yüce Allah dili, kalbe tercüman olsun diye yaratmıştır. Kalbe de, dili yönetme ve gelen buyrukları kavrama vazifesi vermiştir. Eğer kalp, dilin önünde olursa o insandan tutarlı ve doğru söz sâdır olur ve o insanın dili asla sürçmez, yanılmaz. Kalbi, dilinin önünde olmayan insanda hilm olmaz. İnsan, sözlerini sadece diline emanet ederse ve dili de kalbiyle zıtlaşırsa kendisini rezil rüsva eder. Eğer insan, sözünü filleriyle tartarsa bu tutumuyla, konuştuklarını teyit ettirmiş olur. Etrafına bakarsan; cimri insanların, fiilen değil de, kavlen cömert olduklarını görürsün. Çünkü onun dili, kalbinin önündedir; kalbine hâkimdir. Bana söyler misiniz, sözünün eri olmayan insanın şeref ve mürüvvetinden bahsetmek mümkün mü? İşin ilginç yanı, bu insanlar konuşurken, söylediklerinin hak olduğunu ve kendilerinin de söylediklerini tatbik etmek zorunda olduklarını bilirler... Mürüvvetli ve şahsiyetli insan, başkalarının kusurlarını görmez. Çünkü insanların kusur ve ayıplarını sayıp döken ve kendi kusurlarını görmezlikten gelenler, mâlâyaniyât ile meşgul olmus olanlardır; vesselam."
Allah Resûlu Aleyhissalatu vesselâm İsrâ ve Mirac'a çıktığı gecenin sabahında olayı anlattı. Anlatması da gerekliydi. Çünkü bu olayda, Allah teâlâ'nın büyük bir kudreti
ve mucizesi sergilenmişti. O, sevdiği bir kulunu bir melek vasıtasıyla Mekke'den almış, göz açıp kapayana kadar iki aylık mesafedeki Kudüs'e götürmüş, oradan da alıp aynı süratle elli bin sene yükseklikteki
göklere çıkarmış, ona melekût (mülk ve madde ötesi) âlemdeki acayiplikleri seyrettirmiş, cenneti gezdirmiş, cehennemi göstermiş ve bu uzun seyahati bir gecede tamamlayıp onu tekrar evine ulaştırmıştı. Kendisi olayı anlatınca, duyan müşrikler şemata çıkararak şöyle dediler: "Böyle bir şey olamaz. Biz Kudüs'e ancak iki ayda gidebiliriz. Gökler ise zaten ulaşılmazdır. Muhammed ise bir gecede buralara gidip geldiğini söylüyor. Zahir, hayal görmüştür." dediler, iman ile küfür.arasında gidip gelen ve ne münkir, ne de mü'min olmakta karar kılmayan, zayıf iman sahibi bazı kimseler de, "Muhammed, böyle olmayacak şeyler söylüyorsa, demek ki, gerçek dışı konuşuyor." dediler.