Çevrende bulunanlar erişilmez bir kurnazlık, hayvani (ama hayvanlar böyle değildir) bir ruhsuzluk, şeytani bir iyilik ve insanı öldüren bir sevgiyle senin hakkında ne derlerse desinler -ben, Milana, ben senin doğru yolda olduğunu çok iyi biliyorum, ne yaparsan yap, ister Viyana’da kal, ister buraya gel, ister Prag’la Viyana arasında kararsız kal ya da bir şunu bir bunu yap. Bunu bilmeseydim, seninle ne ilgim olurdu. Nasıl ki denizin derinliklerinde sürekli yoğun baskı altında olmayan en küçük bir nokta bile yoksa, sende de öyle, ama hayatın geri kalanı bir kepazelik ve bu benim midemi bulandırıyor; bugüne kadar hayata katlanmadığımı düşünürdüm, insanlara katlanamadığımı ve bundan çok utanırdım. Ama şimdi sen, bana katlanılmaz gelenin hayat olmadığını gösteriyorsun.
Hayat, elde etmekle değil, ama durmadan aramakla ilgilidir. Asla tatmin olmayan bir açlık; işte hayat budur. Sonunda tatmin olduğunda artık pekala ölü olabilirsin.
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Hayat açık ve şeffaftı, erişmek için sadece elini uzatmak yeterliydi.
Viyana’dan bir beklentisi yoktu. Duyduğunu sandığı gök gürültüsü, Avusturya’dan değil, güneydoğu Avrupa’dan, bir turlu istikrara kavuşamayan Balkanlar’dan geliyordu. Avrupa’nın bu huzursuz köşesinde her an her şey olabilirdi. Türkiye’de gelişen olayları özel bir ilgiyle izleyen Parvus, 1908 ’de büyük devrimci coşkuyla iktidara gelmiş olan Jön-Türk
Yine de önemli olan diğer insanların -Laurinden başlayarak, sonra Staša ve çevrendeki tanımadığım geniș insan topluluğuna kadar- kibirli bilgelikleri, hayvani bilinçsizlikleri (gerçi hayvanlar o kadar bilinçsiz değildir), șeytani nezaketleri ve öldürücü sevgileriyle söylediklerinin hiçbir önemi yok. Ben, ben, Milena hangi kararı verirsen ver, ister Viyanada kal, istersen buraya gel, istersen Prag'la Viyana arasında kararsız kal, ne istersen yap, ömrümün sonuna kadar her zaman en doğrusunu yapacağını biliyorum. Bunu bilmeseydim senin yanında ne işim vardı. Açık denizlerin dibinde baskı altında olmayan hiç bir yer yoktur, senin durumunda da bu böyle ama hayatın geri kalanı rezalet ve beni hasta ediyor. Yaşamaya, insanlara katlanamayacağımı düşünürdüm ve kendimden utanırdım ama șu anda benim için katlanılamaz olanın hayat olmadığını gösteriyorsun.
Sayfa 113 - OlimposKitabı okuyor
Anlatıbilim Açısından Tarihyazımı
Tarihyazımına anlatıbilim açısından bakıldığında, belki de en önemli konu, “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü. Tarih ve yinelenme ilişkisine iki temel bakış var: “Tarih tekerrürden ibarettir” ve “tarihte tekerrür yoktur”. Bir kere, kaynak sözün, ‘tekerrür’ gibi bugün bu söz dışında neredeyse hiç kullanılmayan bir sözcük içermesi, onun eski bir
Reklam
16. ASIR ŞAİRLERİNDEN EDİRNELİ NAZMÎ Türkiye’de Osmanlı sülalesi hâkim olduktan sonra(1) acem taklidi divan edebiyatının kuvvetle yayılarak milli dil ve kültürümüzü şiddetle tehdit etmesi üzerine on beşinci asrın sonlarında Türkiye’de bir dilde milliyetperverlik cereyanı baş gösterdi. Aruz vezniyle olmakla beraber, yalnız Türkçe sözler ve hatta
ABİDİN NESİMİ 1911’de Bingöl'ün Kiğı ilçesinde doğdu. İlkokulu Mercan Sultanisinde, Orta ve Liseyi İstanbul Erkek Lisesinde okudu, Yüksek Öğrenimini İTÜ’nün (o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi) Su Şubesinde yaptı. 1937-1949 yıllarında serbest çalıştı, 1949‘da Bayındırlık Bakanlığı hizmetine giren Abidin Nesimi evli ve 3 çocuk
Viyana’da eğitim ve sefalet yılları
O zaman sosyal çevremden tamamen ümidimi kesmemek için onların hayat tarzlarını bir yana bırakıp, onları sefalet ve yokluğa iten sebepleri gözlemeye, araştırmaya başladım. Ancak böylelikle onların bu korkunç hallerine tahammül edilebilirdi. Bu durumda ortaya çıkan sonuç, bütün sefalet ve çaresizlik, bu pislik ve ahlaksızlık manzarası içindeki insanlar suçlu değil, kanunsuzluklar ve kötü tecrübeler suç kaynaklarıydı.Bu sırada ben de yaşamak için mücadele ettiğimden, bu bataklığa düşmenin tabii sonucu olan görüntüler karşısında kederli bir duygusallığa kapılmaktan kendimi koruyor olmalıydım. Bana öyle geliyor ki bu durumu düzeltmek ancak iki yol takip edilerek mümkün olabilirdi. Bunlar , köklü bir sorumluluk duygusundan ilham alarak gelişme yolunda daha sağlam temeller meydana getirmek. Düzeltilmesi mümkün olmayan çocukları sert bir kararla yok etmek.
O meşhur Viyana’nın eski evlerinin çoğunda tuvalet yoktur. Tuvalet apartman katındaki koridorlardadır. Bazen tek ev bazen de iki ev o tuvaleti ortak kullanır. Mesela iki evin de ayrı ayrı tuvalet anahtarları vardır. Tuvalet ihtiyaçlarını koridordaki tuvalette giderirler. Viyana’da yaşamış olanlar bunu bilirler ancak bu durum Türkiye’de
Reklam
Nereden tanıyordum Ali’yi? Salzburg’ta felsefe bölümünde lisans ve yüksek lisans öğrenimimi tamamladıktan sonra Viyana’da doktora yapmaya ve oraya yerleşmeye karar verdim. Viyana’ya yerleştikten sonra orada tahsil gören bazı insanlarla tanıştım. Bir müddet sonra bu insanlarla ahbap olduk ve bana da yakın oturdukları için bazen onlara muhabbet etmeye giderdim. İşte bu dostların oturduğu evin sahibiydi Ali ve kapıları yan yanaydı. Çok eski henüz restore edilmemiş bir binanın ikinci katında otururlardı. Ne zaman oraya gitsem yeni hikâyeler dinlerdim. Ali yine eve gelmiş ve karısını dövmüştü ya da Ali kiraya zam yapmıştı. Ali’nin karısı hiç evden çıkmazdı. Buna izin yoktu. Arkadaşlar aylık kirayı ödemek için kapıyı çaldıklarında dahi kapıyı açmaz ve “kirayı beyim eve gelince gelin verin” derdi. Kadın adeta bir hapis hayatı yaşıyordu. Kocası Salvador Ali devletin verdiği işsizlik parasını da kahvehanelerde yiyip bitiriyordu. Tek varlıkları bu virane evleri ve kiraya vermek için böldükleri, arkadaşların oturdukları diğer taraf idi.
Aynı müdavimlerin tekerrür eden tuhaflıklarının yaşandığı bir gün daha sona ermiş ve akşam olmuştu. Gerhard ve ben akşam saat 8 gibi kafeden ayrılıp, evin yolunu tuttuk. Gerhard, 16. Viyana’da bahçeli bir apartmanda oturuyordu. Eve vardığımızda, ben çaktırmadan bahçeye ve apartmanın etrafına bakmıştım. Biraz gergindim. Postmodern bir jübile için
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.