Aklıma Peyami Safa'nın çocukken okudugum polisiye romanları geldi. Cingöz Recai serileri. Çoğunu su içer gibi okumuştum. O seriden birinde şöyle yazıyordu. Kadının hayattaki en büyük zevki polisiye romanlar okumaktı. Ya da böyle bi şey. Yani bilinçaltıma polisiyenin evde canı sıkılan ev kadınlarına özgü bir tür oldugu. Asla ev kadını olmayacaktım. Ve polisiye okumayacaktım. Ya da aşk romanı.
Hayatımda ilk kez değil ama uzun zamandır ilk kez polisiye bi şey okumak geçti. Çünkü ne yaparsam yapayım odaklanamıyorum kitaplara. Bi tür okuma kısırlığı bunalımıyla baş etmeye çalışıyorum. Mesala şunu çok özledim. Bir kitap okurken sonraki kitabın hayalini kurmak. Çehov bu ara yaralarıma iyi geldi. Ardından on küçük zenci canlandı gözümde. Tekerlemeyi okuyunca katil kim oyunu oldugu barizdi. Tekerleme şurada dursun.
" On küçük zenci yemeğe gitti,
Birinin lokması boğazına tıkandı.
Kaldı dokuz,
Dokuz küçük zenci geç yattı,
Sabah Biri uyanamadı, kaldı sekiz,
Sekiz küçük zenci Devon’u gezdi,
Biri geri dönmedi. Kaldı yedi,
Yedi küçük zenci odun kırdı,
Biri baltayı kendine vurdu.
Kaldı altı, Altı küçük zenci bal aradı,
Birini arı soktu. Kaldı beş,
Beş küçük zenci hukuka merak sardı,
Biri hâkim oldu. Kaldı dört,
Dört küçük zenci yüzmeye gitti,
Birini balık yuttu. Kaldı üç,
Üç küçük zenci ormana gitti,
Birini ayı kaptı.
Kaldı iki, İki küçük zenci güneşte oturdu,
Birini güneş çarptı.
Kaldı bir zenci.
Bir küçük zenci yapayalnız kaldı.
Gidip kendini astı. Kimse kalmadı.”
Frank Green, 1869