Tanrı'nın var olduğuna ben nasıl emin oldum? O'nunla ilgili bir sürü şey söylediler bana ama ben hiçbirine inanmadım. Tanrı düşüncesi böyle gelişmedi bende. Aslında bir düşünce bile değildi çünkü üzerinde düşünülmemişti. Düşlenen, sonra da üzerinde kafa yora yora inanılan bir şey değildi. Örneğin, Teslis kavramından hep kuşku duydum ve hiçbir zaman tam olarak inanmadım, oysa bu inanç bana Tanrı kavramından daha sık kabul ettiriimeye çalışıldı. Tanrı çoğu zaman ikincil kaldı. Tanrı'yı neden baştan varsaymıştım? Varlığı başımıza düşen bir tuğla kadar gerçek olmasına karşın, filozoflar her zaman bunu neden bir düşünce ya da keyfi bir varsayım gibi göstermeye çalıştılar? O zaman işte, Tanrı'nın, en azından benim açımdan, tartışılmaz en önemli deneyim olduğuna karar verdim.
Aramak... ömür boyunca aramak... Yalnız seni aramak... Paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak. Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya.
Reklam
Zaman Çarkı - Kılıçtan Taç
“Işık aşkına, sen kimsin? diye fısıldadı. Bir an sonra, “Işık aşkına, sen nesin?” Adam her kim ya da neyse, gitmişti. Sammael hala Shadar Logoth’taydı. Rand bir çabayla Boşluk’a sarınmayı başardı. Saidin’deki leke şimdi titreşiyor, Rand’ın içinde, derinliklerde vızıldıyordu; Boşluk’un kendisi titriyordu. Ama suya dönmüş kaslarının zayıflığı, yaralarının acısı soldu. Bu gece bitmeden Terkedilmişlerden birini öldürecekti.”
Sayfa 868 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
"Sonra televizyonda bir bakıyorsun, basbayağı bir hayat var Van'da yaşadığın şu köyün dışında. Güzel caddeler, sokaklar, evler... Rahat bir hayat süren genç kızlar, kadınlar, erkekler, sevgi, aşk, her şey var... Kadın olduğun için korkman ya da saklanman gerekmiyor... Bunlar hayal mi, yoksa gerçek mi?"
Sayfa 74 - HazalKitabı okudu
“Hani bir söz vardı ya; insan ruhunu yitirdikten sonra dünyalar onun olsa neye yarar”
ALLÂHIM SENDEN AFİYET iSTERİM
Hikâye olundu ki Hamal Ömer diye tanınan biri dâima, "Allâh' ım senden âfiyet isterim" diye dua edermiş. Ona, "Bu duayı durmadan tekrar etmenin hikmeti nedir?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiş: "Yaptığım ilk iş hammallıktı. Günün birinde çok ağır bir un yükü taşıyordum. İstirahat etmek için onu yere koydum ve kendi kendime: Yâ Rabbi! Bana, her gün hiç yorulmadan iki somun ekmek kazanmayı nasip et, bununla yetineceğim dedim. Bu sırada bir de baktım ki iki adam kavga ediyorlar. Ayırmak için yanlarına gittim. Onlardan biri, bir şey ile hasmına vurmak isterken başıma vurdu ve başım kanamaya başladı. O anda Sultanın askerleri geldi ve onları aldılar. Beni kan içinde görünce kavga edenlerden zannettiler ve beni de onlarla beraber hapse attılar. Bir müddet hapiste kaldım. Her gün iki somun ekmek veriyorlardı. Bir gece rüyamda bana şöyle denildiğini işittim: 'Sen hiç yorulmaksızın iki somun ekmek istemiştin de afiyet istememiştin. işte, sana istediğin verildi.' Hemen uyandım ve "Allâh' ım, senden âfiyet isterim" diye dua etmeye başladım. Bir müddet sonra zindanın kapılarını actıklarını gördüm. Muhafızlardan birisi Hamal Ömer nerede?' diye sordu. Daha sonra beni serbest bıraktılar. İşte, o günden beri âfiyet için dua ediyorum."
Sayfa 22 - Fazilet NeşriyatKitabı okuyor
Reklam
Korku
Tanrı onları dört gözden ayırmasın Hiçbiri anne baba yokluğu bilmesin. Büyükler gidince çocuklar küçükse onlar da ölmeli Çünkü kendi evlerinden gayrı evler el evleri Hele o kış ayları korkulu akşam üzerleri... Bizler ki büyükken bu kadar yalnızız da Ya onlar küçücük kalırsa ardımızda? Hem onlar geç büyürler, sonra ne güç büyürler Daha yavru dünyanın farkında değiller Üşümüş soğuklarda yatağımıza gelirler... Bizler ki büyükken bu kadar yılmışız da Ya onlar küçücük kalırsa ardımızda?
Sayfa 295 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
- Ya... İşte böyle... Her şey sana çalışmayı, tutumlu olmayı öğretiyor. Seni buna sürüklüyor. Güç sahibi olmak isteği, aklın ve kilise... hepsi. Sen de onlara uyuyor, ihtiyatla adımını atarak dürüst bir yaşayış sürüyorsun. Daha doğrusu hiç yaşamıyorsun... Ama çalışıyor, didiniyor, para topluyor, üzülüyorsun. Ve hayatın böylece geçiyor. Sonra birdenbire bu oyun artık para etmez oluyor.. Herkes dirayetle, akıllılıkla alay ediyor, kilise de kapılarını kapayarak susuyor. Otoritenin yerini kuvvet alıyor, kazanç zorluların eline geçiyor ve kimse senin harcadığın çabayı takdir etmiyor. Bu mümkün mü?... Böyle bir şeyin doğru olması mümkün mü?
Sayfa 339Kitabı okudu
... "Kan" dedi Mustafa, "çok kan vardı." "Oldu geçti" dedi Mesude, "çocuğu kurtardık ya." Sonra kandan kurtarılmış ama sudan kurtarılamamış çocuğu düşündüklerini itiraf edemeden sustular. Söylenecek söz yoktu. Çocukları ölmüş ailelerin birbirinin yüzünde gördükleri acı tanıklığın çekingenliği aralarında asılı kaldı, onları uzaklaştırdı.
Nasıl yaşamak gerektiğini biliyorum artık. Sevgili İvan Romanıç, her şeyi biliyorum. İnsan emek harcamalıdır. Kim olursa olsun, öylesine çalışmalıdır ki terler aksın yüzünden. Yaşamın anlamı, amacı, mutluluk, coşku, sevinç, bundadır sadece... Ne güzel bir şey, şafakla birlikte kalkıp da sokakta taş kıran bir işçi olmak, ya da bir çoban, ya da çocukları eğiten öğretmen, ya da bir demiryolu makinisti... Tanrım, insan olmak şurada dursun, çalış da öküz ol istersen; saat on ikide kalkıp yatakta kahvesini içen, sonra da iki saat süsüyle püsüyle, giyim kuşamıyla uğraşan bir kadın olacağına, sıradan bir beygir ol daha iyi... Of, ne korkunç bir şey bu! Hani sıcak havalarda insan kimi kez dayanılmaz bir susuzluk duyar ya, işte öylesine bir çalışma susuzluğuyla kavruluyor içim. Sabahları erkenden kalkıp da çalışmaya koyulmazsam, dostluğunuzu esirgeyin benden İvan Romanıç!
Sayfa 5 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.