Kitap da yazarın hayat hikâyesi kadar etkiledi beni açıkçası. Kısaca değinecek olursam, Anthony Burgess’e beyin tümörü teşhisi konulmuş ve bir yıldan az ömür biçilmiştir. Karısının geçimini düşündüğünden ötürü bir yılda beş roman yazmış ve sonunda öğrenmiştir ki bu, yanlış teşhisten ibarettir. Bu yanlışlık, ün kazanmasına vesile olmuştur.
Kitaba gelecek olursam, 15 yaşındaki Alex’in kötülük bağımlılığından yola çıkarak yasalar, teoriler, psikolojik yorumlar okuyorsunuz. Sokak jargonu ve argo bolca kullanılmış olup (eserin adından da anlaşılacağı üzere) bir süre sonra alışıyor, yadırgamayı bırakıyorsunuz. Üç ayrı bölümden oluşuyor ve her bölümü bir çırpıda bitirmek istiyorsunuz. Kim olduğunu keşfetmeye çalışan çocuğun başkaları tarafından duygularının kontrol altına alınmak istemesiyle bir karmaşaya dalıyor ve doğruyla yanlışı artık siz de ayırt etmede zorluk çekiyorsunuz.
Bolca toplumsal eleştiride bulunan yazarımız “Seçme hakkına sahip olmayan kişi kişiliğini yitirmiş demektir.“ diyerek sözü noktalamış. Karakterin okuyucuyla samimi bir dille konuşması oldukça da tatmin edici. Kesinlikle okunması gereken bir kitap olmakla birlikte modern klasiklere girmiş olmasına şaşırmamalı.