Birçok düşman kesim hala Hitler ve Emin Efendi'nin görü me fotoğraflarını yayınlayarak zalim bir diktatörün katliamlar ile Islamiyet'i müftü beyin şahsında yan yana getirmeye çalışmaktadır. Bu konudaki en doğru bilgiyi gelin Ali Ulvi Kurucu'dan dinleyelim: "Merhum Müftü Efendi, Ikinci Cihan Harbi başlayınca başka yerlerde
ABD ya da Karukuşi Kadı Karakuşi Kadı’ya izafe edilen fıkraların farklı versiyonları bulunuyor. Biz burada Süleyman Demirel’in anlatımını tercih edeceğiz: Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var... Karakuşi Kadı, fırıncıya
Reklam
Âşıkların Hâlini Âşıklar Bilir Ancak
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki : Bakıyorsun adamın birisi bir kapıya hücûm ediyor. Oradan kocuyorlar, dövüyorlar, vuruyorlar fakat o gene gidiyor, gene hücûm ediyor. Senin görüşüne göre o adam delidir. Halbuki hiç öyle değil. Âşık olmuş, mahbûbuna erişmek için kapıda mücâdele edip duruyor. Sana göre deli oluyor o. Kovuyorlar, gene gidiyor, vuruyorlar, dövüyorlar gene gidiyor oraya. Senin görüşüne göre, senin aklına göre deli. Halbuki değil, sevgilisine gidiyor o. Senin bildiğin gibi değil. Damdan düşmeyen hâlden bilmez. Kim damdan düşerse, hâlden o bilir. Allah'ın zikrinden zevk alan bilir bu işin zevkini. Bilmeyen bilmez. O, vücûdunun dört şeyine hizmet eder ve iki yere çok büyük hizmeti vardır. Vücûdun dört şeyine hizmet eder yani yemek-içmek ve ters tarafı, sonra cima ve uykuya hizmet eder, o kadar. Vücûdun zevki budur. Rûh âlemine nüfûz edemez o. Aşkdan, meşkden, muhabbetden haberi yokdur. "Efendim nasıl yok, aşkı biliyor, kadını sevmiş". Güzel, mübârek olsun ama, aşk-ı mecâzîdir o. Aşk, Allah'adır. Çünkü mahbûb O'dur. Sevgiye lâyık Allah'dır. Kadın perde olur ona, güzel perde olur. Eğer onu atlatırsa, aşk-ı mecâzîden aşk-ı hakîkîye gidilir. Yâhud hayâtı boyunca iki yere hizmet eder, biri mutfağa, biri yüznumaraya. Çok yiyenler helâda çok dolaşırlar, az yiyenler ibâdet ve tâatda bulunurlar.
614 syf.
·
Puan vermedi
Kitap 1800'lü yıllardan 1960'a kadar olan dönemleri anlatıyor. Çok fazla isim ve aile olduğu için yer yer okumakta zorlandım ve bazı yerlerde sıkıldım. O dönemleri öğrenmek için okunabilir ancak herkesin Yahudi, Mason ya da Sabetayist gibi gösterilmesi ve kesin cevap vermeyerek bunları bize sorması yazdıklarını şüpheli gösteriyor. Yazılanlar ne kadar doğru bilemem ama eğer bu kitaba inanırsam ülkemizde yaşayan çoğu insanın Yahudi olduğunu düşünmem gerekir :) Başka kaynaklarında araştırılıp okunması gerektiğini düşünüyorum.
Efendi
EfendiSoner Yalçın · Doğan Kitap · 20082,376 okunma
Muhib Efendi ile karşılaştığınızda neler yaşadınız? Bambaşka bir lezzet; o güne kadar bilmediğim bir dil konuşuluyor. Bana bir müddet sonra, “Siz ne ile meşgul oluyorsunuz?” diye sordu. Ben biraz da hoşuna gitsin diye, “Tasavvufî bir roman yazmayı düşünüyorum!” dedim. O zaman gülümsedi ve oradaki sohbet topluluğuna muzip bir şekilde baktı… Bu laf üzerine bir şey anlatmaya başladı… Haliç’te barut yüklü bir gemi varmış, ağzına kadar barut doluymuş. Bu gemiden bir takayla bir Laz, bir de Yahudi cephane boşaltıyorlarmış. Devamlı sefer yaparak kıyıya naklediyorlarmış… Laz kaptan yelkeni tutuyormuş, dümeni de Yahudi... Yahudi fosur fosur sigara içiyormuş. Laz kaptana demiş ki: “Biz şimdi burada bu sigara yüzünden havaya uçarsak, hesabını bizden sorarlar.” Laz kaptan da “Parçamızı bulurlarsa sorarlar.” cevabını vermiş… Benim tasavvufî roman yazma sözüm üzerine barut yüklü gemiden sigara içerek bir şey boşaltma teşbihini yapması fevkalade… Bu ilk fırçamdır mürşidimden yediğim. Yani bu işlerin şaka olmadığı yolunda, bir çeşit güzel ve ince bir ikazdır. Çok muzip bir şekilde yapılmış bir şey.
Atsız, 3. Mustafa'ya kadar (iki yazmada 4. Mehmed'e kadar) olan padişahların cülus tarihlerini, karşılaştırmalı bir cetvel hâlinde verir. Yazmalardan birindeki İstanbul'la ilgili istatistikî bilgi, çok ilgi çekici ve değerlidir. Hicrî 985 (1577-1578) tarihinde, Halep Kadısı Zekeriya Efendi İstanbul'da bir teftiş yapmış ve şehirdeki Müslüman, kâfir, Yahudi mahallelerinin, camilerin, mescitlerin, imaretlerin, ilk mekteplerin, hankah, zaviye, kervansaray, çeşme, musluk, fırın, değirmen, kapan, hamam, bozahane ve kiliselerin sayısını vermiştir. Buna göre o tarihte İstanbul'da 3973 Müslüman mahallesine karşılık 4585 kâfir (Hristiyan) ve 2585 Yahudi mahallesi bulunmaktadır. Cami, mescit, mektep, zaviye, çeşme gibi kurum ve binaların çokluğunu da dikkate alan Atsız, bu kısa, fakat önemli bilgi hakkında şu yorumu yapar: "Bu rakamlar, on altıncı Milâdî asırda, mahallelerin sayısına göre şehirde Türklerin sayı bakımından henüz çoğunluk sağlayamadıklarını, fakat sosyal müesseselerin göz kamaştıracak kadar çokluğu ile şehri Türkleştirip Müslümanlaştırmak için ne hummalı bir faaliyet gösterdiklerini ispat eder." (Atsız 1957: 50).
Reklam
873 öğeden 791 ile 800 arasındakiler gösteriliyor.