Yalnız yaşamak sonsuz bir karanlıktı, ama hayatın yeniden başlayabileceğine inanmak gerekiyordu, hayat bir aşkla ve mutlu bir aile içinde yeniden dirilebilirdi.
Alimlerimiz, Kur'an-ı Kerim'in anlaşılması için ayetlerin nüzul sebeplerinin bilinmesini şart koşmuşlardır. Bu da ancak hadis-i şeriflerden öğrenilebilir. Ayrıca müberra kitabımızın doğru anlaşılabilmesi için mükemmel bir Arapça bilgisi bile yeterli değilken, nasıl olur da tercümeler ve mealler yeterli olabilir? Bu minvalde Fahr-i Âlem'in (s.a.v), İbn Abbas (r.a) için "Allah'ım, onu dinde fakih kıl ve ona Kur'an'ın tevilini öğret" (Ahmed b. Hanbel, 1/266) mealindeki duası da, bu hususta yalnız Arapçanın bilinmesinin yeterli olmadığını gösterir.
Gavs-ı Hizânî hazretleri şöyle buyurmuştur:
"Zikretmeksizin, sırf rabıta sayesinde hedefe varmak mümkündür fakat bunun tersine rabıtasız yalnız zikirle Mevlâ'ya varılmaz.”
De ki: ALLAH'ın bizim için yazdığından başkası asla bize erişmez.O bizim mevlamızdır(güvendiğimiz ve dayandığımızdır).Onun için müminler yalnız ALLAH'a güvenilip dayanmalıdır.
Tevbe/51
Bu kitap. Bu kitap biraz farklıydı. Hissettirdikleri, belki de içinde yaşattığı o kargaşa çok güzeldi. Kitabı okurken eğleneceğimi sandım fakat büyüdüler. Sanki onlarla beraber bende büyüdüm. Yalnız hissettirmesi mi gerekiyordu bu kitabın, ya da eksik? Boğazım bitirdiğimde düğüm düğümdü. Çünkü hem bu kadar eksik hissettirip hem de bu kadar sevgi
1438. Ebû Hureyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.”
Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1.Ayrıca bk.Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58.
...
“Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim” ifadesiyle âlemlerin Rabbi, kulunun kendisi hakkındaki inancına ve kanaatine büyük önem verdiğini söylüyor. Hadîs-i şerîfteki “zan” sözü, kesin bilgi anlamındadır. Buna göre hadisin mânası, eğer kulum kendisine iyi davranacağıma, onu rahmetimle kuşatacağıma, vadettiğim lutufları kendisine ihsan edeceğime gönülden inanıyorsa ve bu konuda hiçbir şüphesi yoksa, o beklediklerini aynen görecektir. Benden bir şey isterse kendisine mutlaka vereceğim; dua ederse duasını kabul edeceğim, demektir. Buna hüsnüzan denmektedir. Resûlullah Efendimiz “Her biriniz (başka şekilde değil) ancak Allah’a hüsnüzan ederek ölsün” buyurmaktadır.
1.kitabına göre yazarımız daha karamsar ve daha içimizi karartan konulardan bahsetmiş sanki.Ülkenin gidişatına da baya baya laflar söylerek yazmış kitabı..Aslında herkes kendi işini severek ve iyilikle yaparsa yayılacak bu güzellikler demek istemiş ama aradaki kıssalar ve anıları da kitaba renk katmış..Vay be ne cümleler kurmuş demedim ama güzeldi