Müslümanın yarına kalmak gibisinden hastalıklı kaygıları yoktur. O her işini Allah'ın rızasını kazanmak için yapar. O, sadece iyi bir kul olmayı düşünür. İyi kul olmanın gerekleri ne ise davranışlarını, amellerini ona göre ayarlar. Rahmetle anılmayı diler, fakat bu dileğin yarına kalma gibisinden hasta kaygılarla yakınlığı yoktur.
Yola nereden başlayacağımı kırk yaşımda anladım. Nereye varmam gerektiğini anlamam ise engelli, uzun ama tutkulu bir süreç oldu. Biliyorsun, şimdi televizyonda, gazetelerde görüyoruz, sahte ermişler, sahte peygamberler türüyor; bugünden yarına onların öğretilerine göre yaşayanlar da çığ gibi artıyor. Bütün bu tarikat önderlerinin, huzuru ve
“...Yarına kalma endişesinin, öldükten sonra rahmetle anılma arzusuyla, dileğiyle ilgisi yoktur. Bu ikincisinde kişi mütevazidir, alçak gönüllüdür. Yaptığı işleri kendisi yaşarken işe yarasın diye yapmıştır. Onu yönlendiren saik Allah’ın rızasını kazanma dileğidir.Nefsine ait bir yarına kalma endişesi yoktur bu insanın.Oysa ötekinde, yarına kalmak için kıvranan insanda, Allah’ın rızasını kazanma saiki önem taşımaz. Kişi bunu düşünmez bile.Onun tek kaygısı,kendisi için putlaştırdığı nefsinin başkaları için de put haline getirilmesi isteğidir…”
“ İnsanoğlu , yarına kalmak için mücadele ederken , geçicilik içinde sürekli etrafındakiler “ yenileyerek” akan ve kendisini ölüme sürükleyen zamana karşı durmaya çalışıyor. Bu psikoloji , çeşitli sosyal hastalıkların kaynağı olabiliyor. Şimdi belki her şeyimiz var görünüyor ama gerçekten bize ait olan hiçbir şey kalmadı... “
Bu yenilemeye insanlar da dahil kimse kimseyi önemsemiyor , kimse kimseyi sevmiyor sevdiğini söylediği halde hiç bir değeri yada kıymeti yok nasıl olsa bir şekilde yeni birisi girecek hayatına...