Kalıcılığından emin olunmayan bir ileti.
Mesela yaşın ilerledikçe daha iyi anlıyorsun bazı şeyleri.. Çocukken köyü olan ve köyüne giden insanları gözlerimiz dolu dolu izleyişlerimizi. Onların köy anılarını dinlerken hissettiğimiz o bir yere ait hissetmeyişlerimiz. Sonra rahmetli büyükbabamın bizim bu hüznümüze derman olabilmek adına tanıdıkları vasıtası ile uzak bir köyde bir badem ve elma bahçesi alışı. Her hafta sonu oraya giderken yaşadığımız mutluluklarımız. Bu mutlulukların uzun sürmeyeceğini bilmeyişlerimiz. Ve bir gün anneannemi o köy yollarında kaybedişimiz. Hayatımızdaki ilk kayıp olması ile yaşanan o travma ve yas süreci. Ailemizden hiç kimsenin bir daha o köye ayak basmayışı. Aradan geçen 23 seneye rağmen o köy evinin, o elma ağaçları ile dolu arazilerin ne olduğunu merak edişlerim. İnsan büyüdükçe anlıyor bazı hüzünleri. İnsandan insanı çıkarınca cidden bir şey kalmıyor. Ne köy merakı, ne emek emek yapılan o köy evi, ne badem ağaçları ne de elma ağaçları. Yıllarca ailemizde o köyün ismi anılmadı. Yasak değildi ama hüzünlü bir isimdi. Nereden çıktı bu hisler bilmem.. Bayramlar biraz da eksikliklerimizi hissettiğimiz zamanlar.
TAOCULUK Çin kökenli dinî-felsefî sistem. Taoculuk (Taoizm, Daoizm), Konfüçyüsçülük’le birlikte 2000 yıldan fazla bir süredir Çin’de hayatın her alanını biçimlendirmiş iki büyük yerel dinî-felsefî sistemden biridir. Temelinde “yol” mânasında tao (dao) kavramının yer aldığı Taoculuğun Çince karşılığı Dao-cia’dır (yolun nesli). Kökeni eski Çin
Reklam
ANLAYIŞ NOKSANLIĞI ve KUMANDAN...
Salih Mirzabeyoğlu gideli 6 sene oldu. Nereye gitti? Kime sorsanız bunu size şüphesiz söyler: En yükseğe… Peki geride ne bıraktı? Eserleri… Baştanbaşa kurtuluş reçetesi hâlinde İslâmî dünya görüşü, Büyük Doğu-İbdâ… “Bir de İbdâcıları bıraktı” diyemiyor insan, çünkü O her ne kadar gitmeden hemen önce kaleme aldığı bir eserinde “çocuklarımın günü
Yasak bir dilin incinmiş yanıyla Dokunuyorum yüzündeki ala rengine.. Soluğum tutsak gözlerindeki sevdada Kanadı kırılmış bir anka kuşuyum.. Gel kurtar beni yokluğunda Düştüğüm bu zindandan.. Ellerim müebbet seni yazmaya Ve zaten canı çıktı şiirlerimin.. Gel dindir yalnızlığında şu üşümüşlüğümü.. Ya da rüzgara bırak gülüşlerin Pencereme vursun kokun Dem olsun kaçak çayıma gelişlerinin ayak sesleri.. Yeterki uğrasın gülüşlerin.. Dinmek bilmeyen korkak yalnızlığıma.
Sanki yasak uykular
Kurudum, düştüm dalımdan. Sanki ruhum çıktı canımdan. Sen benden gittin gideli..
Birth of Venus 1485
'Küçük Fıçı' lakabıyla anılan ünlü İtalyan ressam Botticelli, Fra Lippo Lippi'nin yanında resim ve geometri dersleri aldı. Yeteneği sayesinde, 1480'de, Sistina Şapeli'nde, kendi fresklerini çizmeye başladı. İlk çalışmalarında dinsel, mitolojik ve alegorik etki görülse de, Botticelli, aslında güzelliğe tutkun bir sanatçı olarak ön plana çıktı. Çevresi tarafından da bilinen kaygılı mizacı, sanatına yön vermesinde etkili oldu. Döneminin sanatçılarından, tablolarındaki zengin ayrıntıları, uzun boylu ve ciddi insan ifadeleri ile fark yaratmayı başardı. 1485'te yaptığı 'Venüs'ün Doğuşu' adlı eseriyle, kariyerinde üst basamaklara tırmandı. Yapıtta, tanrıça Venüs'ün bir deniz kabuğundan doğduğu ve çıplak güzelliğiyle etrafındakileri büyülediği an resmedilir. Botticelli'nin Venüs tasviri, diğer sanatçılardan farklı olarak biraz erotiktir. Göğsünü ve cinsel organını tam kapatamamış olması dikkat çekicidir. Bu kapatma biçimi sonra birçok heykeltraş tarafından taklit edildi. Sanatçının diğer eserlerinden bazılarının yakıldığı, ancak yasak olmasına rağmen pagan etkisi taşıdığı açıkça görülen bu eserine dokunulmadığı bilinir.
Reklam
111 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.