Varoluş sancıları herkeste varolmuş
XIX İLKGENÇLİK İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir. Kendi içime
Olasılık nedir?
Olasılığın fizikteki anlamı yaşamdaki sıradan, ya da kumarhanedeki anlamıyla, tamı tamına aynıdır. Bu, belli bir olgunun gerçekleşmesinin şansı ya da olabilirliğidir. İyice dengelenmiş bir parayla düzgün olarak yazı-tura atılırsa tura gelmesinin de yazı gelmesinin de şansı elli-ellidir. Dolayısıyla her iki sonucunda olasılığı tamı tamına 1/2. Bu
Sayfa 376 - Alfa Bilim
Reklam
Bende artık hayattan eser kalmadığını, içimden yaşamaya veda ettiğimi hissediyorum. Bu da benim pek umrumda değildi, hiç aldırış ettiğim yoktu, bilakis odamdan gittikçe uzaklaşarak şehrin alt tarafına, rıhtımlara doğru gidiyordum. Ölmek için yol ortasında memnuniyetle uzanıp yatardım. Istıraplar beni gittikçe hissizleştiriyordu, yaralı ayağımda şiddetli acılar vardı, hatta ağrıların yukarılara çıktığını duyuyordum fakat bu bile canımı fazla acıtmıyordu. En fena hislere karşı bile sertleşmiştim.
Sayfa 129Kitabı okudu
günseli son günlerde öyle bir durumdayım ki bir iki dakika bile aklımı toparlayıp düşünemiyorum sevgilim şeytan bilir nelere takılıyorum neler düşünüyorum günlerdir yatıyorum hastalıktan mı bilmiyorum şimdi biraz düşünebileceğimi hissediyorum ve uzun süredir aklımda yüzen belirsiz bir cismi aydınlatmaya karar verdim evet aklım gene karışmadan
Sessizlik. Açılmıyor kapım. Hayatta olduğu gibi, ölümde de, yanıma sokulacak hiç kimse yok. Üzülmüyorum buna. Son zamanlara dek ölüm korkunç bir şeydi benim için. Öyle değil gayrı. Başka görüyorum ölümü. Geçen her günle biraz daha yakından tanıyorum ölümü; tanıdıkça da alışıyorum ölüme. Kara değil, boz değil, çirkin değil; korkunç da değil ölüm. Korkunç olamaz benim için ölüm. Çünkü ben korkunç bir dünyada yaşadım. Belsen, Ausschwitz, Babiyar, tutsak kampları, sürgün trenleri, Gulag kampları... Acımasız bir dünyada ve insanlıklarını unutmuş insanlar arasında yaşaya yaşaya kendi İnsanî özelliğimi de yitirdim. Belki daha fazla: Kızıltaş insanlarının yokedilişlerine suskun bir seyirci olarak kalmakla, bir insan olarak, kendimi de yok ettim. Şimdi odamda olağanüstü bu sessizlik benim en yakınım. Yok yok, karamsarlık değil bu. Hayattan bıkkınlığıma, yaşamak için savaşmak istemeyişime, bir an önce dünyamızdan el etek çekmenin özlemini duyduğuma şaşma. Şaşmana hakkın yok bile! Ben senin yarattığın bir toplumun ürünüyüm; senin toplumunu temsil ediyorum...
"Tam bir yıl dokuz ay önce seni İstanbul'da annen ve babanla bıraktıktan sonra Fransa'ya gittik... Sadece abim ve babam burada kaldı, biliyorsun zaten. Daha sonra babam hastaneden çıktı ve onlar da bizim yanımıza geldi...Yedi ay boyunca senin sesini duymamaya, sadece eski videolarımızı izleyerek seni hatırlamaya dayanabildim. Fakat
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
_EVLENMEK! Kadınlar sanki hipnotize edilmiş gibi gözlerini yaşamın bu noktasına dikerler. Özellikle Nevrotik kadınlar, sevme yetisinden tümüyle yoksun olmalarına ve erkeklerle ilişkileri dillere destan ölçüde zayıf olmasına karşın, bu tutkudan vazgeçemezler. Evlenme arzusunun zorlanımlı bir nitelik aldığı kadınlar grubunu da anmak gerek. İşte bu
Odamda lamba başında oturuyorum; biraz soğuk, soba yakma cesaretim yok çünkü ya tüter de dışarı çıkmam gerekirse? Oturuyor ve düşünüyo­rum: bu ve benzeri etkiler altında bende nesneleri tamamen başka türlü bir kavrayış belirdi; beni öbür insanlardan şim­di eskisinden daha çok ayıran bazı farklar var. Değişmiş bir dünya. Yeni manalarla dolu yeni
Cem
Köpeğim öldükten sonra yaptığım tek şey, odamda tek başıma oturup kitap okumak oldu. Kitaplardaki dünyanın etrafımdaki yaşamdan daha canlı olduğunu hissediyordum. Orada hiç görmediğim bir manzara genişleyip uzuyordu. Kitaplar ve müzik benim en iyi arkadaşlarım olmuştu. Okulda arkadaşlarım yok değildi ama içimi açıp rahatlıkla konuşabileceğim bir kişiye denk gelmemiştim henüz. Her gün bir araya gelince havadan sudan konuşuyor, beraber futbol oynuyorduk. Canımı sıkan bir şey olduğunda bunu kimseye açmıyordum. Düşüncelerimi kimseyle paylaşmıyor, tek başıma hareket edi- yordum. Ama kendimi yalnız da hissetmiyordum. Bunun olağan bir şey olduğunu düşünüyordum çünkü. Bana göre insanlar nihayetinde tek başlarına hayatta kalmak zorundaydı.
Sayfa 209Kitabı okudu
ama uyku aynı zamanda da rüya anlamına geliyordu. ve kendimle ilgili hakim olamadığım bu tek alanda zihnimin, üzerlerini örtmeye çalıştığım bölümlerinin bana gösterecekleri resimlerle beklediklerini biliyordum. belki de bu nedenden dolayı uyuyamıyordum. öldürdüğüm insanları, seviştiğim kadınları düşünmüyordum. onlar değildi beni korkutanlar. daha
139 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.