𝙈𝙞𝙣𝙚 𝙎𝙤̈𝙜̆𝙪̈𝙩, ismini daha önce hiç duymadığım, kendisini daha önce hiç görmediğim ve kitaplarını daha önce hiç okumadığım bir yazardı. Tarzı nedir, kimlerden etkilenmiştir, hangi türlerde yazar bilmeden başladım Deli Kadın Hikayeleri’ne. Sonra biraz araştırınca gazeteci olduğunu öğrendim. Gazeteciliğe 1990 yılında “Güneş Gazetesi”nde başlamış. Şu anda da “Cumhuriyet Gazetesi”nde köşe yazarlığı yapıyormuş. Deneme, roman, hikaye gibi çeşitli türlerde kitaplar yayınlamış. Yayınlanan 13 eserinden elimde olan “Deli Kadın Hikayeleri” benim okuduğum ilk ve son kitabı sanırım çünkü bakıldığında yazar “postmodernizm” akımından etkilenerek eserlerini kaleme almış. Postmodernizm, kelime anlamı olarak modernizm sonrası şeklinde ifade edilir ve aslında modernliğe ve ona dair olan her şeye karşı bir girişimi ifade eder. Sınırları belirsiz bu anlayış biçimine ait eserlerde parçalı, kopuk, bağlantısız özellikler öne çıkar ve bu da aslına bakılırsa bana göre değil. Ben okuduğumda kafamda netleşsin isterim her şey, karakterler otursun, hayalimde canlansın ve bir anlamı olsun isterim okuduklarımın. Fakat bu eser ismiyle, görselleriyle, düşünüleni ifade ediş şekliyle, tekrar tekrar kullanılan birbirinin aynısı cümleleriyle, argo diliyle bana hitap etmedi. Dileyen araştırabilir belki hoşunuza da gidebilir fakat bana hitap etmedi. Sizlere keyifli okumalar.