İsrailli yazar Aharon Appelfeld 1932 yılında, o zamanlar Romanya şimdiyse Ukrayna sınırları içinde olan Zhadova isimli küçük bir kasabada doğdu. 1941’de Nazilerle birlik olan Romanya ordusu Appelfeld’in yaşadığı kasabayı işgal etti. Annesi öldürülen ve babasıyla birlikte bir Nazi toplama kampına gönderilen Appelfeld, kamptan kaçmayı başarıp üç yıl boyunca saklandıktan sonra Sovyet ordusuna aşçı olarak katıldı. 1946’da, İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesinden iki yıl önce, Filistin’e göç etti. Savaştan sağ çıktığını çok geç öğrendiği babasına ancak 1950’lerde yeniden kavuştu. Ergenlik çağında öğrendiği İbranice Appelfeld’in yazın dili oldu ve kısa hikâyelerle başladığı yazın hayatı romanlarla devam etti. Ulusal ve uluslararası pek çok edebiyat ödülüne layık görülen Appelfeld son olarak Blooms of Darkness (Karanlığın Goncaları) adlı kitabıyla 2012 yılında İngilizIndependent gazetesinin Yabancı Edebiyat Ödülü’nü aldı. Türkçedeki eserleri şunlardır:Demir Raylar (YKY, 2007), Badenheim 1939 (YKY, 2007), Zor Bir Hayatın Hikâyesi (YKY, 2009), Tsili: Bir Hayat (YKY, 2011).
Title:
İsrailli yazar
Birth:
Jadova , Romanya (şimdi Ukrayna ), 16 February 1932
Mutlu ve mutsuz anlarda ortak bir sabırsızlık vardır, bilirsiniz. Beklemeye tahammülümüz yoktur, ne olacaksa olsundur iyi veya kötü. Hâlbuki belki yıllarca bir dert çekmişizdir ya da bu mutlu son için ne mutlu günleri geride bırakmışızdır. Belki de ertelemişizdir hep; dur bakalım demişizdir, yarın olsun, bayram olsun, bir uyuyalım, uyanalım...
"'Daha fazla bekleyemem, vaktim yok. İnsanlar sonsuza dek zamanları varmış gibi uyuyorlar.'"
Aharon Appelfeld
Hiçbir şey sonsuz değil sevgili okur. Bu bakıma sabırsızlanmakta haklıyız. Var olun.
🌺💫
Badenheim’e yeniden bahar geldi. Tıpkı fırınların tekrar tekrar ekmek yapması gibi, sıradan. Ve akşam oldu ve sabah oldu. Kuş cıvıltılarını, ağaçların çiçeklenmesini, güneşin ışıklarını kimse durduramaz ama kara bulutlar da çoğalıyor yavaş yavaş. Bu bahar biraz farklı sanki. Ve akşam oldu ve sabah oldu. Bütün gürültüsüyle uğursuz, korkunç bir şey
İsrail edebiyatına dair ilk okuduğum başarılı bir kitap oldu. İki kardeşin kutsal kabul edilen mezarlığı atalardan gelen töre ile bekçiliğini yapmaları başlıyor. Yalnızlıklar öyle yoğun bir derinliğe ulaşıyor ki insanın uç noktalarını zorluyor. Tabi kendi yaşadıkları çelişkiler, hayaller, tutkular vb. birçok öğeyi yalnızlıkla harmanlayarak çok güzel işlemiş. Kitabı monoton bulabilirsiniz ama aslında çok içindesiniz. Yazarın ustalığı bu konuda takdir edici. Romanda beklenen olay örgüsü sadelik içinde olmasına rağmen kesinlikle sıkmıyor içine çekiyor okuyucuyu. Israrla önermeyebilirim ama iyi ki okudum derim. Keyifli okumalar.
Şehrimizdeki sokaklarda bulunan kedilerin bir türü yok edilse, kaçımız farkına varırız? Farkına varanlarımızdan kaçımız itiraz ederiz onların sessizce itlaf edilişine? Sokaklar kedisiz kalsa ya da sadece istenen cins kedilere bırakılsa daha güzel mi olur? Kim karar verir bu duruma ve kim sessiz kalır sıra bir gün kendisine de gelene dek?
Kitabın