İbrahim, üniversiteden arkadaşı olan Nihat’ın intihar görünümlü ölümünü araştırmak üzere Dersim’e gider. Nihat ile hem samimi arkadaşlıkları hem de mahpusluk zamanında mektuplaşmışlıkları olduğu için Nihat’a manen yakındır İbrahim. Öykünün iki ana izleğinden biri bu; İbrahim’in Dersim’e gidip Nihat’ın ölümünü bir gazeteci olarak soruşturması. Tanıkları dinleme, Dersim’de aktif siyaset yürütenlerin yaşadığı zorluklar (yaşanılan zorluktan kastım direkt ölüm; fiziksel takip, sözlü taciz vs ile sınırlı değil), egemen gücün baskısı ve benzeri her şeyi hissediyoruz.
Paralel anlatıda ise Nihat’ın İbrahim’e mahpusken yazdığı mektuplardan derlenen ve Dersim Katliamı ile ilgili masal, hikaye, ironi dolu anlatılarla bezeli muhteşem metinler var zira Nihat’ın en büyük hayali Dersim Katliamı’na dair bir kitap yazmak. Kitabın sonu ise sürprizle dolu. Yakın dönem tarihsel acıları, katliam ve kıyımları işleyen bir yazar olması çok kıymetli.
Kitabı okuduğum ve bunu yazdığım tarih 25.5.2024 yani cumartesi anneleri’nin toplanmasının 1000. haftası. Tarih itibarı ile ben ayrıca etkileyen bir kitap. Cem Uğur’un Barbarlar Zamanı’nı okumuştum kısa zaman önce ve ondan çok etkilendiğim için araya başka kitap girmeden yine Cem Uğur okumak istedim. Kurgu ile gerçeği beceri ile harmanlayıp bize okutuyor Uğur. İşlenen konuların Türk edebiyat çevreleri tarafından pek belki hiç rağbet görmeyen konularının olması ayrı kıymetli; Dersim Soykırımı, fail-i meçhul cinayetler, gözaltı kayıpları, köy boşaltmalar ve bilimum hukuk ve insanlık dışı muameleler. Tabi bir de Hayırsız.
“Yürünecek dümdüz ve uzun bir yol vardı daha.
Bütün gücünü toplayıp arkasına hiç bakmadan, içinde sonu kötü biten bir masalın verdiği hüzünle yürüdü..”