'Önümde yürüyen erkeğin koluna girmiş genç kadın çocukların yanından geçerken, herhalde onların bu hali hoşuna gitmiş olacak ki, küçüğün çıplak kafasını okşadı, büyüğüne dönüp tatlılıkla, ''Kardeşinin elinden mi tutuyorsun?'' dedi. Çocuklar kafalarını kaldırıp ürkekçe baktılar, sonra hemen başlarını yeniden önlerine döndürdüler. Bana büyük küçüğün eline daha sıkı tutmaya başlamış gibi geldi. Ne bir anneyle çocuğunun, ne de iki sevgilinin el ele tutuşmasına benziyordu bu, benzersiz, insanın içine işleyen bir şey vardı bunda. İşte dünyada tek başlarına, geri kalan herkese sanki onları ayırmak için varmışlarcasına kuşkuyla, tedirginlikle bakarak yalnız iki kardeş yürüyor. Eğer dünya onları ayırmaya kalksa bu el ele tutuşmaktan başka yapabileceklerihiçbir şeyleri yok. Ama nasıl da güçlü bir el ele tutuşma bu, şimdiden sonsuza kadar varolmayacak mı?'
'Kadın bir yandan bana yavaş yavaş inşa ettiğim hapishanemin -ne de olsa kişi kendi hapishanesinin mimarıdır- aradığım kusursuz gardiyanıymış gibi geliyordu. Bir yandan da bana bir çıkış, bu hapishaneden kurtulmanın tek yoluymuş gibi görünüyordu.'
İki günlük hastalık dönemimde okumuş olmaktan kaynaklı ruhumu daraltmış olması dışında pek güzel bir kitap. Ruhumu daraltmış olması da zaten metnin vuruculuğundan ve anlatılmak istenenin nitelikli bir şekilde anlatılmasından kaynaklanıyor; gerçi kitabın yazarı 'anlatılmak istenen' kısmına 'ben herhangi bir şey anlatmaya