Aşırı hareketlilik herkese bir özgüven vermişti; askere, korucuya, vatandaşa ve yöneticilere. Hatta bu şarkılara bile konu oldu. Bir halk müziği sanatçısı yerel bir radyodan "dağlara gel dağlara" diye nağme yaparken, bütün askerler "dağlar seni bölük bölük gezerim" şarkısını söylüyordu. Bu şu demekti; artık dağlar bizimdi. Ve biz böylece inisiyatifi ele geçirdik.
"Komutanım çok kalabalıklar."
Aynı anda diğer tim komutanı konuşmaya başladı.
"Komutanım çok kalabalıklar" diye.
Onların heyecanı beni de şarmıştı. Heyacanla "teslim olun çağrısı yapın" dedim. Ne de olsa insan hakları vardı ülkemizde kimseye durup dururken ateş edilmezdi.
Politika benim işim değil. Ben askerlerim. Bana emir verilir yaparım. Bana İran'a git, operasyon yap, teröristleri nerede bulursan orada yok et diye emir verselerdi, ben ve askerlerim ne pahasına olursa olsun bu emri yerine getirirdik.
Bu kitap, terörün bir oyun olduğunu, içinde para olduğunu, ihanet olduğunu, yönetenlerin bunu bildiğini ama bilmezden ve de görmezden geldiğini anlatır.
Otuz yıldır sürüyor bu terör, tam otuz yıldır sürüyor. Terör bizi vuruyor, bizim terörist bizi vuruyor, her gün şehit oluyoruz. Böyle terör olmaz, inanın olmaz, bu terör değil, bu bir oyun; içi para dolu, siyaset dolu, ihanet dolu bir oyun. Halkımızın çaresizliği, bizim sessizliğimiz, yönetenlerin gafleti üzerine kurulu bir oyun. Senaryosu acı dolu, şehitlerimizin kanı ve bizim canımızla yazılmış. Oyuncuları sessiz, ağlıyor şehit törenlerinde, isyana bile gücü yok. Öcalan bize gülüyor, AB bize gülüyor, bu oyunu seyreden herkes kıs kıs gülüyor halimize, farkında değiliz.
Canımız yanıyor, sesimiz çıkmıyor. Canımız yakılıyor, kimsenin ah, dediği yok.
Oturmuşuz bir köşeye, bizim olmayan bir kadere boyun eğiyoruz, sessiz sessiz ağıt yakıyoruz.
Bir terörist yedi milyon dolar ediyor, milyonlarca canımız ise açlık sınırında yaşıyor, anlaması güç. Bize ne oldu?