“Yoksa onların Allah‟ın izin vermediği şeyleri dinde kendilerine
kanuna yapan ortakları mı vardır?” (Şûra Sûresi, 21)
Ayet o kadar açık ve o kadar nettir ki, başka söz söylemeye
gerek yoktur. Bu ayet bizlere şunları anlatmaktadır:
1- Allah‘ın izin vermediği şeyleri yasa yapmak, Allah‘a ortak
olmak iddiası ile eş anlamlıdır. (Soruyorum: Acaba Allah zinaya,
içkiye, kumara izin vermiş midir?)
2- Allah‘ın izin vermediği şeyleri kanun yapma yetkisine sahip
oldukları kabul edilenler, Allah‘a ortak koşulmaktadırlar.
3- Allah‘tan başkaları tarafından Allah‘ın izin vermediği şeylerin
kanunlaştırıldığı düzenler şirk düzenleridir.
insanının ‗Lâ ilâhe illallâh‘ konusunda
düşmüş olduğu ikinci hata Allah‘tan başkasına duâ etme, dilek
ve isteklerini Allah‘tan başkasına arz etme noktasındaki hatadır.
Oysa Lâ ilâhe illallâh demek, aynı zamanda ―Allah‘tan Başka
Duâlara Karşılık Veren Yoktur‖ demektir. Bir insan Lâ ilâhe
illallâh dediğinde, ―Ya Rabbi! Ben senden başkasına duâ etmem,
senden başkasından istemem, senden başkasından talepte bulunmam.
Benim isteklerime cevap verecek olan sadece sensin.
Sensin duâ ve dileklerime karşılık verecek olan demiş olur.
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Bana duâ edin, size karĢılık vereyim.” (Mü‘min Sûresi, 60)
“O‟ndan başka duâ ettikleri onlara hiç bir şeyle karşılık
veremezler.” (Ra‘d Sûresi, 14)
“O, egemenliğine hiç kimseyi ortak etmez!” (Kehf Sûresi,26)
Kur‘ân‘a göz attığımızda bu türden onlarca ayetle karşılaş-
mamız mümkündür. Neredeyse her sûrede Allah bu hakikate
vurgu yapmıştır.
Peki, Neden?
Çünkü Allah, insanların gün gelecek bu hakkını elinden almaya
kalkacaklarını bilmiştir de ondan.
Bu gün yeryüzünde yönetimi elinde bulunduran devletlere
baktığımızda bir tanesinin bile Allah‘ın bu hakkını kendisine
verdiğini, yani Allah‘ın istediği şekilde idare yürüttüğünü göremeyiz.
Dün Firavun Allah‘ın bu hakkını gasp ediyordu, bu gün
ise modern devletler…
Dün Firavun‘a ―tâğut diyen Allah, acaba
bu günkü devletlere tolerans geçip Müslüman mı diyecek?
Herkesin bu sorunun cevabını düşünmesi lazım!
Hangi devlet Allah‘ın hâkimiyet ve kanunlarını tanımazsa o
devlet Kur‘ân‘a göre ―tâğut olur. Adının İslamî olmasının hükmü
değiştirme noktasında en ufak bir tesiri yoktur. Yani ismi İslamî
bile olsa, Allah‘ın hâkimiyetini uygulamadığı sürece o
tâğuttur ve ‗müslümanım‘ diyen birisi tarafından kabul edilmemelidir.
Eğer kabul edilirse, hükmü tıpkı Firavun‘a itaat eden
kimselerin hükmü gibi olur ki, Allah Firavun‘la onların arasında
en ufak bir ayırım yapmamış ve hepsini beraberce yok etmiştir.
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Firavun, kavmini ezdi, onlar da kendisine itaat ettiler.
Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.” (Zuhruf Sûresi, 54)
Bu ayette Rabbimiz, Firavun‘un baskı ve zorbalığına rağmen
halkının ona itaat etiğini bildiriyor. Ayetin sonunda da itaat
eden bu insanları ―yoldan çıkmış olmakla nitelendiriyor.
“Dinde hiç bir zorlama yoktur. Gerçekten iman ile küfür
apaçık meydana çıkmıĢtır. Artık her kim Tâğutu red (ve inkâr)
eder ve Allah‟a iman ederse o, kopması mümkün olmayan
sapasağlam bir kulpa tutunmuĢ olur. Allah iĢitendir, bilendir.”
(Bakara Sûresi, 256)
Bu ayet-i kerime, Allah‘a iman etmeden önce tâğutu inkâr
etmeyi bizlere emretmektedir. Sağlam olan kulpa yapışmayı
tâğutu inkâr şartına bağlamıştır. Bu şart gerçekleşmeden ortaya
atılan iman iddiası sadece bir ―iddiadan‖ ibaret kalacaktır. Dolayısıyla
‗Ben müslümanım‘ diyen bir kimsenin üstte zikretmeye
çalıştığımız maddelerde adı geçen tâğutları reddetmesi, kabul
etmemesi ve onlardan uzak durması gerekmektedir. Ama gelin
görün ki günümüz dünyasında ‗Ben müslümanım‘ diyen insanların
birçoğu —maalesef— bu tâğutları desteklemekte, onlara
sevgi göstermekte ve onlarla el ele gezmektedir. Bu musibetten
Rabbimize sığınıyor ve bir an önce bu despot zalimlerden, işbirlikçi
tâğutlardan Ümmet-i Muhammed‘i kurtarmasını niyaz ediyoruz.
Rasulullah sallallâhü aleyhi ve sellem ;
-Müflis kimdir, biliyor musunuz? diye sordu. Ashap:
-Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Rasulullah sallallâhü aleyhi ve sellem :
Şüphesiz ki ümmetin içerisinde (gerçek) müflis, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelen; fakat şuna sövdüğü, buna zina isnad ettiği, şunun malını yediği, ötekinin kanını döktüğü berkini dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları daha bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenen sonra da cehenneme atılan kimselerdir, buyurdu.