O, dört duvar arasında yetişmiş bir devrim savaşçısıydı. YORGUN SAVAŞÇI'yı yazmıştı ama yorgun bir savaşçı hiç mi hiç olmamıştı... Olabilemez... İnanamıyoruz…
Zamanla “Tahiriler” adlı bir mezhep doğmuştur. Bu mezhebin müritleri (tüm mezheplerde olduğu gibi) yapıtlarının ve Kemal Tahir ideolojisinin yaygınlaşmasına yardımcı olmuşlardır…
(Ferit Edgü)
Köyden Çanakkale Savaşı'na katılanlar olmuş. Köye hep ucu yanık mektuplar gelirmiş. Ayşe ablam anlatırdı. Ucu yanık mektuplarda köyden birinin şehit olduğunu yazarmış.
Bir telaş, bir koşuşturma.
En çok kadınlar telaşlıydı.
Bir oraya, bir buraya seğirtiyorlar; kimileri bir kök hercai menekşenin peşindeyken bazıları da bebekleri için kara tavuğun ak yumurtasını arıyordu.
Ninem hiç yerleşmedi, yerleşemedi buralara. Ölürken ' Beni memlekete götürün, burada ölüm olmaz.' dedi. Son sözü bu oldu. O, memleketini seviyordu. Memleket sevilmez mi?
Annem gelin geldiğinde henüz 13 yaşındaymış. Büyük bir sandığın arkasına geçer, gizlice bebekleriyle oynarmış. Oynarken de Tanrı'dan çok çocuk vermesini dilermiş.
Nasliç'e bir cip gelmişti. Millet birbirini çağırıyordu, 'Hey insanlar koşup gelesin, görediniz bir araba ki hayvansız yürür.' Hep baktık hayvansız arabaya.
***Mustafa Kemal Mimarsinan'da kendisine ikram edilen kuru fasulyeyi turşu ve köy ekmeğiyle yemiş. Yemekten sonra Cafer Ağan'ın işlettiği köy kahvesinde yandakilerle beraber bir fincan kahve içmiş.