[..] dinî postulalarla doğal-felsefi postulalar arasında, son çözümlemede, çok az bir fark vardır. Her ikisi de, bu konulardaki bilgisizliğini gizlemek amacıyla, dünyanın kökeni ve oluşumunu açıklayan ilk ilkeler ortaya koyar.
İnsanın kendi başına ve salt kendi çabasıyla tam ve bütünlüklü bir insan, kendisine egemen olan, kendisini olumlayan, kendisini aşan ve kendisini tam olarak gerçekleştiren bir insan varlığı olma sorumluluğu… Ancak insanların tümünün buna muktedir olduğu söylenemez. Bu sorumluluk veya yükümlülük daimonca bir şeydir: Hem harikûlâde güzel, hem de korkunç bir şeydir. Bu nedenle insanların büyük bir çoğunluğu her zaman bir başka dünyaya sığınacak, ethoslarını (alışkanlık, gelenek, huy anlamına gelen Yunanca sözcük) bir başka dünyada bulacaklardır.Kendi daimonlarına -eroslarına, doğalarına, kendi pay ve yazgılarına- saygı gösterme ve kendi daimonlarını onaylama gücünden yoksun olan bu insanlar, her zaman başka bir daimon ya da tanrıyı onaylama ve başka bir daimon ya da tanrıya saygı gösterme durumunda olacaklardır. Bu, bununla birlikte, insan için bir ideal olarak hümanizme karşı bir argüman değildir. Thebes’teki Oedipus Kolonus’taki Oedipus’tan hâlâ daha saygıdeğer biri ve Sokrates’in Savunması’ndski Sokrates, küçük gizlerin Sokrates’i Phaidon ve Şölen’in Büyük Gizler’indeki Sokrates’ten daha büyük ve yüce bir insan olarak kalır.
Aşk ilişkisi, doğası gereği sorgulayıcı ve çürütücüdür. Her şeyden önce, aşk bir anlamda kuşkudan, sevgiliyi sorgulamadan, incelemeden ve sevgiliye ilişkin bir araştırmadan oluşur, çünkü seven sevgilisinde kendisini tamamlayacak, gerçekleştirecek olan şeyi aramaktadır; bu nedenle, seven gerçek sevgilisini bulmak amacıyla, insanları bıkıp usanmadan sınar ve inceler veveper talihi yaver gider de aradığı sevgiliyi bulabilirse, onun hakikaten araştırmasının gerçek nesnesi olup olmadığını anlamak -gerçekte, onu (iyiye ilişkin) yeni araştırmasının objesi yapabilmek- için, bu kez de sevgiliyi inceler. İkinci olarak, aşk sorgulayıcı ve çürütücüdür, çünkü insanın kendisiyle olan bir ilişkisi olarak bile, aşk doğası gereği, insanın kendisi ve kendi gerçekleşmesi için kaçınılmaz bir arayıştır: Bir sorgulama ve kuşkulanma (Ben altı üstü bu kadar mıyım? Ben yaşnızca bunlardan mı ibaretim?), bir araştırma (Ben neyim? Ne olmam gerekir?), bir yadsıma (Şu an bende ortaya çıkmış kişi, yeterli biri değildir!) ve gelişmeyi isteme sürecidir.
İnceleyemem tavsiye ederim. Yaşamı ve ölüme gidişi ne denli yürekli, devrimci olduğunu gösteriyor Sokrates'in... Kuru kuru bir savunmacı değil ki o. Aşk üzerine söyledikleri yavan aşkçılara şaplak niyetinedir bence....Tazeoğlu Kahraman ve türevlerinin salt retorik sözcük oyunlarından ibaret bir aşk pazarlamasının iğrençliğini anlatıyor yazar. 1K'da da, üç beş kelime oyunu ve laf ebeliği ile gebeliğe soyunmuş çok yazar bozuntusu görüyorum. Buradan demeliyim çok gülünç görünüyorsunuz. Aşktan zengin olan yazar ağabeylerinizi tanıyoruz.
Yani ilkeli, değerlerine sıkı sıkıya sahip biri o. Çağının sofistlerinden bağımsız bir devrimci o. Ölüme seve seve koşan biri. Pir Sultan gibi, Deniz Gezmiş gibi...
İskemlesine tekmeyi kendi atmış. Ruhuna bin fatiha okunsa az gelir.