Atatürk'ü başka bir yanıyla, sadece devlet adamı, asker, kurtarıcı değil de bir erkek, bir koca olarak anlatmışlar. O kısmını da okumak öyle de tanımak güzel ancak yaşanırken orada bulunmayan bir neslin büyük teyzesinin hikayelerini ve duygularını yorumlaması ne kadar objektif olabilir diye de düşünmeden edemedim. Hikayeleri anlatmaktan çok sorulan sorular ışığında yorumlar belirtilmiş bir röportaj roman çünkü ve aile anladığımız kadarıyla Atatürk'e, kişisel yönüne, özel hayatına kırgın. Yine de Ailede anlatılan efsanelerle, ya da olayların aile içinde tanık olunabildiği için anlatılabilmiş gerçekleriyle karşılaşmak güzel.
Mükemmel bir zekâ, olağanüstü bir karizma, benzersiz bir yakışıklılık... Âşık olmamak imkânsız. Üstelik o erkek, vatanı kurtaran bir kahraman. Teyzem hem şanslıydı, hem şanssız. Mustafa Kemal, Latife Teyzem’e niçin âşık olduysa, gün geldi tam da o sebepler yüzünden ondan uzaklaştı. Karşısında özgür ve açık fikirli, birey olarak haklarına sahip çıkan, söyleyecek sözü olan bir kadın vardı. Fakat bir müddet sonra bunlar Paşa’yı rahatsız etti. Genelde bütün erkeklerin başına gelen bir şeydir bu; kadında güce aşık olur, sonra bu güçten kaçarlar. Aslında bunu aralarında çözebilirlerdi. Ama Paşa’nın çevresindekiler pederşahi insanlardı, yumuşakbaşlı zevceleri vardı, kadınla erkeğin eşit olduğu bir karı-koca ilişkisi onların onaylayacağı bir şey değildi. Kendi düzenlerinin bozulmasından da korktular. Teyzemin bir vitrin güzeli olmayacağını anladılar. Bizim ailedeki genel düşünce, bu ilişkinin, çevresindekiler tarafından kasten ve acımasızca bozulduğu yönündedir.
İki yıl 5 ay süren evliliğin ayrıntılı olarak anlatıldığı kitapta, Latife Hanım’ın, Şeyh Sait isyanında izlenen sert müdahaleye karşı duruşuna vurgu yapılıyor, Doğu illerinden milletvekili olma hazırlığına dikkat çekiyor. Çankaya’nın ilk first lady’si Latife Hanım, Zübeyde Hanım’ın kendisine armağanı ‘elmas yüzük’ ü ölene kadar parmağından çıkarmıyor. Çok uzun süre boğuştuğu kanser hastalığını kolları yara içinde kalana dek en yakınlarından gizliyor. Latife Hanım, ailedeki yakınlarına “ Ben iki kere öldüm. Biri 1925’de. Biri 1938'de” diyor.