Fransızların sahte ve sığ oldukları fikri yaygınlaşmıştı. Karamzin için Paris, "yüzeysel ihtişam ve cazibenin" başkentiydi, Gogol için ise "hile ve açgözlülük cehennemini gizleyen ışıltılı bir yüzey". Viazemski, Fransa'yı "aldatmaca ve sahtelikler diyarı" olarak resmetmişti. Denetçi ve edip Alexander Nikitenko, Fransızlar için şunu yazmıştı: "Tiyatro aşkı ve bunu yaratma inancı ile doğmuş gibi görünürler ama şovmenlik için yaratılmışlardır. Duygular, prensipler, onur, devrim, hepsine bir oyunmuş gibi bakıyorlar. "
Biz Sovyet insanlarıydık (sovki)... İhtiyaçlarımızı tatmin doğrultusunda değil, toplumumuzun gelecekteki mutluluğuna inanç doğrultusunda yaşardık. Hayat tarzımızda bir ahlaki saflık vardı...
Stalinist sistemin gerçek gücü ve kalıcı mirası ne devlet yapıları, ne de lider kültüydü; Rus tarihçi Mihail Gefter'in ifadesiyle, "hepimizin içine giren Stalinizm"di.