Düşünün bir kere, insan bütün hayatını, yirmisinden kırkına kadar sahip olduğu enerjiyle yaşamış olsaydı yetmişine geldiğinde, kırgınlıkların ve yaraların ördüğü öyle bir ağın içine düşerdi ki buradan tek çıkış yolu çılgınlık olurdu. Bu nedenle kuvvetten düşmenin şans olduğunu düşünüyorum. Belirli bir süreden ve kırgınlıklar birikiminden sonra, beyin yapısı, kişinin bebekliğinden beri yüklenip taşıdığı çelişkiler zincirini nasıl olsa çözemeyeceğinin -zaten çoktan unutmuştur bile neyin çözülmesi gerektiğini- ayrımına varıyor, faaliyetinin etkinlik derecesini azaltıyor, itirazsız kabul ettiği olguların sayısı artıyor ve giderek sadece ufak tefek şeylere öfkelendiği bir çağa erişiyor, sonraları ufak tefek şeylere de öfkelenmiyor, cenaze parasını biriktirip ölüme terk ediyor kendini.
Belki de insanlarla sözcükler yoluyla temas etmekten vazgeçmemin nedeni bir rastlantının hayatımı ,sayılara,sayılardan ve harflerden oluşan formüllerin soyut dünyasına sürüklenmesi ve soyutlamanın beynime çılgınlık halinde egemen olmasıdır.