Semih Balcıoğlu

Palyaçolar author
Author
Illustrator
Designer
8.4/10
11 People
37
Reads
3
Likes
1,843
Views

Semih Balcıoğlu Posts

You can find Semih Balcıoğlu books, Semih Balcıoğlu quotes and quotes, Semih Balcıoğlu authors, Semih Balcıoğlu reviews and reviews on 1000Kitap.
Ratip Tahir Burak
Asıl mesleği kaptanlık olan Ratip Tahir'in hayatında Atatürk'ün çok önemli bir yeri vardır. Kendisi Ankara'ya gittiği yıllarda bir gece Ankara Palas'ta otururken bir kaç masa öteye Atatürk gelir. Tabii yanında birlikte olduğu kişilerle. Aralarında bir masa var. Cebindeki not alma defterini çıkaran Ratip Tahir, orada hemencecik Atatürk'ün portresini çiziverir ve ''deli Ratip'' lakabına yaraşır bir şekilde gençliğinden de aldığı cesaretle kalkıp çizdiği portreyi Atatürk'e gösterir. Masa önce biraz karışır, ama Atatürk öyle bir insan değildir; Yanında oturanlardan birini kaldırıp onun yerine bu genç delikanlıyı oturtur. Kaptanlığı okuldan öğrendiğini ama resim eğitimi almadığını duyunca Ratip Tahir'i bir yıllığına Paris'e görgüsünü arttırmaya ve resim eğitimi almaya gönderir. Paris'ten döndükten sonra ulus gazetesinde göreve başlayan Ratip Tahir'in, karikatüristlik yaptığı dönemde muhalif çizgisi nedeniyle epeyce başı ağrımış, DP iktidarı sırasında 54 ayrı davadan yargılanmış ve halk gazetesinde 9 haziran 1956 tarihinde yayımlanmış olduğu "oldu da bitti maşallah'' karikatürü yüzünden de 16 ay hapis cezasına mahkum olmuştu.
Ülke sanatçıları bunalımdan kurtulma yolları aramaktadırlar. Tüm sanatçılar aynı yoldan, aynı kapıdan geçemeyeceği için bir tek yol ve öneri tüm sanatın sözcüleri için yeterli değildir. Ortak bir «değer» bulunmalı, bu değerin doğruluğu kesinleştirilerek aşama gerçekleştirilmelidir.
Reklam
Karikatür zamanla çizi fazlalıklarından arınmış, grafik bir düzende karşımıza çıkar olmuştur. Grafik anlayış ancak <Yazısız> yöntemi ile sağlanabilirdi. Bu anlayışta zamanla ustalaşan kalemler, ülkemizde, çizgiyle mizah ya da, başka bir deyişle, «çizgide mizah» yaptılar.
Toplumsal sorunların bilinçli olarak ele alınışı yine bu dönemdedir. «Marko Paşa» dergisiyle beliren Mustafa (Mim) Uykusuz, toplum katlarının sorunlarını karikatürümüze ilk yansıtandır. Mim Uykusuz'un Marko Paşa dergisinde çizdikleri salt o yıllarda değil, günümüzde de tazeliğini ve gücünü sürdürmektedir. Uykusuz'dan sonra aynı doğrultuda gidenler; Ferruh Doğan, Semih Balcıoğlu, Ali Ulvi, Yalçın Çetin, Turhan Selçuk, Tonguç Yaşar, Zeki Bevner, Eflâtun Nuri, Meray Ülgen, gazete, dergi, sergi ve albümlere çizdikleri karikatürleriyle aynı görüşü sürdürmüşlerdir.
Bu dönemde o güne dek ele alınmayan köy sorunu Hüseyin Mumcu'nun başarılı fırçasıyla basınımızda ilk kez yansıdı. Köyden «doğan» bir sanatçı olan Mumcu, köyün tüm ana sorunlarına ilk kez ışık tutan bir uyarıcı görevi ile kısa süre, haftalık bir dergide yalnız bu konuda güçlü eserler verdikten sonra ne yazık ki karikatürcülüğü bırakmış, dekarotörlüğe başlamıştır.
Cemal Nadir ve Ramiz'in büyük şanssızlıkları, İkinci Dünya Savaşının meslek hayatlarının en verimli dönemine denk düşmesidir. Avrupa'da karikatürün en çok geliştiği ülkeler savaşa kaldığından bu ülkelerle bağlantı kesildi ve izleme olanakları güçsüzleşti. Bunun yanısıra 1939'dan 1945'e değin, savaş karikatürü çizmek zorunda kaldılar. Bir anlamda, kendilerini yenilediler. Bu altı yılın sonunda ellerinde salt birer «Savaş karikatürleri albümü» kaldı... Basınımızda, otuz yıl çizip hiç albüm çıkarmamış olanları düşünürsek, eser yine eserdir...
Reklam
Her ne kadar Cemal Nadir Güler «Yazısız»ı «Akla Kara», «Dede ile Torun», «Dalkavuk», «Yeni Zengin» tiplemeleriyle denediyse de, bir fikri tek ve duru resim yerine beş, altı resimde verebilmiştir. Yine de, bu eserler, yazısız karikatürün ülkemizdeki ilk örnekleridirler ve kendi zamanlarında değerlendirildiklerinde çok değerli yapıtlardır. Şuna da inanıyorum ki çok gençken yitirdiğimiz Cemal Nadir, yaşasaydı, bu türün örneklerini ustalıkla verebilirdi.
Yüz üç yıllık geçmişi olan karikatürümüzde olumlu gelişimlerin çoğunun Cumhuriyet dönemi karikatüründe gerçekleştirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu dönemde sanatçı, ilkin düşünmeyi ve düşündürmeyi getirdi karikatürümüze. Artık lokal gülünçlükler, lokal çizgiler yerlerini tüm toplumun dertlerine bırakmaya başladılar. Kısa bir süre sonunda bıraktılar da. Orta kuşak, yani Demokratik dönem sanatçıları bunu bilinçli bir yöntemle gerçekleştirdiler. Bu dönemin özelliklerine bakacak olursak, doğallıkla, yalnız sözünü ettiğimiz olay yoktur. Çağdaş ve gerçek karikatür olan «yazısız» bilinçli olarak, «çizgiyle mizah» görüsü ile, ilkin bu dönemde ve çağdaş karikatür anlayışı olan topluma bildirim ile paralel gelişmiş; güçlü ve kalıcı, uzun soluklu eserlerin yoğunlaşması da yine Cumhuriyet döneminin «Orta» kuşağındadır...
Diğer anım da 1957'lerde İlhan Selçuk'un yayımladığı «Dolmuş» dergisiyle ilişkili... Bir gün mürettip İlhan'ın odasına girer : — İlhan bey, on altıncı sayfadaki karikatürün resim altı yok. — Sen aşağıya in, ben birazdan gönderirim, demiş İlhan. Ve bu arada dergi, basılıp masanın üzerine konmuş. On altıncı sayfadaki karikatürün resim altı şu: «Sen aşağıya in, ben birazdan gönderirim...» İşte, böylesine şartlandırılmış bir okur kitlesine «yazısız»ı onaylatmak, sizlerin de bildiği gibi, kolay olmadı... Ama, her doğru ve olumlu yeniliği en kısa zamanda onayan okurumuz, bunu da benimseyip sindirdi usuna...
Orta kuşak sözcülerinin ülke karikatüründe ele aldıkları en önemli sorun bu «ikili anlaşmalar»dır. Gerçek karikatür olan «yazısız»a orta kuşak hızla yönelmiş ve bu zor savaşı, okuyucuyu düşünmeye ve değerlendirmeye itişi kazanmayı başarabilmiştir. Bu, bir çeşit okuyucu eğitimidir de... Çünkü yılların şartlanmasını üç beş yılda silebilmek pek kolay bir iş olmasa gerek. Bu olaya ilişkin iki anımı da sizlere aktarmadan geçemeyeceğim. 1952'de ilk karikatür albümümü yayınlamıştım. Bir hafta sonra, satışını merak ettiğim için dağıtıcıya gittim ve satışın ne yolda olduğunu sordum. — Ben bilemem, satıcılar gelince sorarız, dedi. Gerçekten az sonra satıcılar gelmeye başladılar. Bizim dağıtıcı birine sorunca çocuk bana döndü ve: — Abicim, yirmi tane aldım, on beş tane sattım, beş tane daha var... diye yanıtladı. Bir an durdu sonra ve o «beş tane daha var> cümleciğini açıklamak istedi, meslek hayatımda unutamayacağım şu sözlerle açıkladı bunu: — Bazılarına konu bulamamışsınız da «yazısız» yazmışsınız. Tümünde yazı olsa bir tane bile kalmazdı!
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.