Aşk egemendir; tutsak eder.
Kapladığı ruh ve bedeni kendisiyle doldurur. Artık o tutsak ruh, aşk solur, aşkla yaşar, aşkla ölür. Hem yaşam enerjisi verir hem de yaşamı yok eder.
Hükümdarın oğlu Buda. Babası Buda'dan her şeyi saklar, o dışarı çıkacağı zaman bile etrafı müthiş bir şekilde süslermiş. Hiç somurtan insan olmaması için halkın zorla gülmesini ister. Buda saray bahçesi dışında hayatı görmez. Yani gerçek dünyanın da tıpkı saray hayatı gibi şen şakrak olduğunu hayal eder. Bir gün tesadüfen ve saray muhafızlarının gözünden kaçar şehre girer, girmesiyle dünyası başına yıkılır. Her yerde sarayın tam tersi bir hayat olduğunu, insanlar hiç mutlu olmadığını görür. O günden sonra sarayı terk eder kutsal ışığa doğru gider. Dağları taşları aşar ve felsefesini oluşturur. İşte o felsefe zamanla bir inanç haline gelir....
Kitap, dil olarak oldukça akıcı ve okuması gayet keyifli lakin kitabın orjinal adına ve hatta yazarına dair en ufak bir bilgiye ulaşamamam bende hayal kırıklığı yaşattı. Sanki aslında hiç var olmayan bir kitabı okuyormuşum gibi hissederek yazılan her şeyin gerçekliğini sorgulamaya başladım. Eğer sadece bir hikaye okumak istiyorsanız tavsiye ederim ancak Buda’yı tanımak ve keşfetmek için kesinlikle doğru bir kitap değil.
Uzun zaman önce okuduğum bir kitap. Genelde biyografilerden hoşlanmasam da yazarın hayatı hikayeleştirme yeteneği okunabilirliği attırıyor. Böyle kişilerin hakkında bilgi sahibi olmak için bulunmaz bir kaynak. Özellikle sıkıcı diplomatik dille yazılmış biyografiler ile karşılaştırılınca.