Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdullah Saydam

Abdullah SaydamOsmanlı Medeniyeti Tarihi yazarı
Yazar
9.6/10
5 Kişi
35
Okunma
7
Beğeni
2.982
Görüntülenme

Abdullah Saydam Gönderileri

Abdullah Saydam kitaplarını, Abdullah Saydam sözleri ve alıntılarını, Abdullah Saydam yazarlarını, Abdullah Saydam yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Savaş dönemleri dışında gelen muhâcirlerden bazıları, eski varlıklarının bir bölümünü altın ve kıymetli eşyaya dönüştüren eşraf kesimi idi. Bunlar getirdikleri serveti yeni yurtlarında ticaret ve sanayi alanlarına yatırarak Müslüman kentli orta sınıfının gelişmesine katkıda bulundular ve dinamik bir yer elde ettiler.
Sayfa 206 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Bir toprak parçasının sömürgeleştirilmesinin en önemli hususiyetlerinden birinin demografik dengeyi değiştirmek olduğu malumdur. Nitekim Rusya da söz konusu bölgeleri ele geçirdikten sonra yaptığı ilk iş, buralara, Rus veya Rusya'ya taraftar toplulukların gelip yerleşmesini temin etmek oldu. Dolayısıyla Kırım ile Kafkasyadaki halkın yerlerini bırakarak göç etmeleri, Rusya'ya boş arazileri bu topluluklarla doldurma imkânı sağladı. Bilhassa Osmanlı Devleti ile sınır olan yerlere yerleştirilen yabancı unsurlar, Anadolu Türklüğü ile Rusya topraklarındaki Türk ve Müslümanların organik bağ kurmasını engellemişti. Böylece Rusya sınır güvenliğini tesis etmiş, Osmanlı toplumu ile buralardaki taraftarlarının irtibatı kesilmişti.
Sayfa 205 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Gazeteler aracılığıyla kendi kızını ya da kardeşini satanların varlığı görülmekteydi. Nitekim Cerîde-i Havâdis'te belirtildiğine göre, Dârülfünün'da ikâmet etmekte olan Abdulgaffar adlı bir Nogay muhâciri, Muhâcirin Komisyonu'na da bilgi vererek, 15-16 yaşlarında gayet güzel ve okur-yazar olan kız kardeşini 3.000 kuruşa satacağını belirtmiş, isteyenlerin komisyona baş vurması ilan edilmişti.
Sayfa 196 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Göçmenlerin muhtaç durumda olmaları bazı muhtekirler tarafından istismar edilmekteydi. Hatta bunların arasında devletin çeşitli kademelerinde bulunan görevliler vardı. Öteden beri Çerkesler arasında çocuklarını satmak şeklinde bir âdetin olmasından faydalanan bir kısım şahıslar düşük meblağlarla cariye satın almaktaydılar. Meselâ Burdur'da bulunan Çerkeslerden Burah(?) Bey, iki cariyesiyle kızını zorla alıkoyan Kaimmakam Raşid Efendi'den şikâyetçi olmuş, Çerkes Rüstem, 24 köle ve cariyesine el koyduğunu söylediği Trabzon Valisi Muhlis Paşa'nın mühürdarı olan Muhsin Efendi'ye karşı çıkınca, köle ve cariyeler Muhsin Efendi'nin tahriki ile hür olduklarını iddia etmişlerdi. Kars'ta bulunan Ahıska muhâcirlerinin evleri tahrip edilmiş, Mihaliç Kazası'nın Beyköyü'ndeki altı göçmen evi ile ekili tarlaları, Kevil(?) Köyü'ndeki gayrimüslimlerce yakılmış, yapılan muhâkeme neticesinde sorumlular cezalandırılmışlardı. İslimiye Sancağı dahilindeki İbrail Köyü'nde Tatarlara verilen mer'a ve tarlalara ahaliden Ali Ağa adlı birisi müdahale etmiş, yapılan tahkikat sonucunda adı geçen kişinin haksızlığı ortaya çıkmıştı.
Sayfa 191 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı Hükümeti yanı başında cereyan eden hadiseleri dikkatle takip edip buna göre tedbirlerini önceden alabilmiş değildi. İşte iskân sırasında bir çok mesele buradan kaynaklandı.
Sayfa 186 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Bâb-ı Ali'nin resmi politikasının muhâcirlerin lehine olduğunda şüphe yoktur, ama asıl zorluklar, bu politikaların uygulanmasından kaynaklanmaktaydı. XIX. yüzyıl ortalarında devletin ve toplumun içinde bulunduğu genel ahlâktaki çöküntü, rüşvet, zimmete para geçirme, memurların tahakkümü gibi rahatsız edici unsurlar, göçmenlerin iskânı sırasında bütün yönleriyle baş gösterdi. İşte Bâb-ı Ali bütün bu yolsuzlukların önüne geçemedi. İskân memurlarının ilgisizliği gibi suçlamaların yanı sıra teşkilât yapısının da böyle büyük bir göçü organize edebilecek şekilde olmadığı anlaşılmaktadır. 1856'da başlayan göç hareketini organize etme düşüncesi ancak 1860 yılında benimseniyor. Kaldı ki, bu tarihte de hemen bütün vilâyet ve sancaklarda geniş çaplı bir organizasyona gidildiği de söylenemez. Anlaşılan devlet, başlangıçta Kırım göçlerinin nihayet 1857 belki 1858 yılında son bulacağını kabul etmekteydi. Yani Rusya'daki siyasi gelişmelerin dikkatle takip edilmediği, dolayısıyla ortaya çıkabilecek muhtemel meselelere karşı tedbirlerin geliştirilmediği görülüyor. Halbuki Kırım Savaşı'daki mağlubiyetinde etkisi olan Şeyh Şâmil direnişinin bastırılması için Petersburg'un bütün gücünü bu tarafa sevk edeceği kolaylıkla tahmin edilebilirdi. Böyle bir durumda göç hareketinin ortaya çıkmasını beklemek pek de kehanet sayılmazdı. Fakat Bab-ı Ali'nin, savaşı izlediğini görmemize rağmen sonuçları üzerinde fazla müzakere yapmadığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden tedbirler de hadiselerin arkasından geldi ve problemleri çözmekte yetersiz kaldı.
Sayfa 185 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İskân faaliyeti sırasında ortaya çıkan pek çok hadise, iki tarafın da memnun olmadığı sonuçlar doğurdu. Bir yandan ahali-muhâcir çatışmaları, diğer taraftan muhâcirlerin kurulu düzene karşı çıkma, kanun ve kuralları reddetme yönündeki hareketleri tarafların birbiriyle uyum temin etmelerini engellemiş yahut da geciktirmiştir.
Sayfa 185 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Hükümet ve Padişah, göçmenlerin halk ile uyum içerisinde, maddi varlıklarını sürdürebilecekleri biçimde iskân edilmelerini, bu işten hem muhâcirlerin hem de devletin kazançlı çıkmasını arzu etmekteydi.
Sayfa 185 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Sağlık şartlarının elverişsizliği, iklimin uygun olmayışı, yetersiz beslenme, ısınma ve barınmanın eksikliği gibi pek çok sebep neticesinde ölenlerin kesin sayısını tespit etmek mümkün görünmemektedir. Kaldı ki, hayatını kaybedenler sadece geçici iskân bölgesinde bulunanlar değildi. Asıl iskân mahallerine sevk edildikten sonra da sıtma gibi hastalıklar sonucunda ölenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Elimizde Kıbrıs'a gönderilen 2.600 kişiden bir yıl sonra 218 kişinin sağ kalması gibi olağan dışı bir örneğe dair bilgiler var ise de, genel olarak gelen göçmenlerin üçte birinin hayatlarını kaybettikleri hükümet çevrelerince kabul edilmekteydi. Bu hesaba göre gelen göçmen sayısı 1 ilâ 1.2 milyon arasında kabul edildiği takdirde, bunlardan ortalama 350-400 bininin tam anlamıyla iskân edilemeden öldüğü sonucu çıkarılabilir. Böyle bir rakamın hayli tahripkâr bir düzeyde olduğu şüphesizdir. Ölen muhâcirlerin tedfin ve tekfin masrafları da hazineden yahut da halkın yardımları ile karşılanmaktaydı.
Sayfa 184 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
İskân işlerinin istenilen düzeyde hızlı ve verimli olmamasında iskân memurları ile mahalli yönetimlerin, Konya'da olduğu gibi, birtakım gevşeklikleri olmakla birlikte bizzat muhâcirlerin de tutumu işleri zorlaştırmaktaydı. Hatta bazı muhâcirler iskân olunmadıkları takdirde sürekli yevmiye alacaklarını düşünerek, hükümetin yaptığı teklifleri reddetmekteydiler.¹¹⁰
Sayfa 135 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
168 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.