İslam'ın aile anlayışına baktığımızda, kurum olarak ailenin üzerine bina edildiği temel bir ruhun öne çıkarıldığını görürüz. Bu ruh, sevgi, huzur ve rahmettir.
"Kadınların en hayırlısı, kendisine baktığın zaman seni sevindiren, birşey istediğin zaman sana itaat eden ve senin yokluğunda, iffetini ve senin malını koruyan kadındır."(Ebu Davud, "Zekat" 32; İbn Mace, ''Nikah" 5.)
Değerler dünyamızla ilgili kimi ihmallerimiz, kalıcı ve sürekli kazanımlar yerine peşin hazları tercih eden yapımız, bireyselliği-bencilliği ve dolayısıyla kişisel mutluluğu önceleyen modern hayat anlayışımız, tahammülsüzlük ve sabırsız tavrımız aile yuvalarının kurulamamasına ya da kısa zamanda dağılmasına sebep olmaktadır.
İslam ailesi modeli üzerine şekillenen toplumlar, moral değerlerin alabildiğince tahrip edildiği, iffetsizliğin çağdaşlık ambalajıyla sunulduğu, nikâhsız birlikteliklerin aslında tam bir sorumsuzluk vesilesi iken özgürlük diye pazarlandığı günümüzde, insanlığın devamı için bir şanstır. Daha insanca bir hayat, daha huzurlu bir dünya umudu taşıyanlara düşen görev ise anılan bu niteliklerin kendi ailesinde hangi oranda bulunduğunu sorgulamaktır.
Aileyi sırf bir hukuki birliktelik olarak görmek, onun arka planında bulunan sevgi, huzur, yardımlaşma, fedakarlık ve hayatı birlikte göğüslemek gibi nitelikleri yeterince dikkate almamak, bu tür mekanik sonuçlara götürebilir.