Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İng.) bölümünü 2013 yılında dereceyle bitirdi. Yüksek lisans derecesini “İranlı dini entelektüeller ve siyasal sekülerizm” üzerine yazdığı tezle 2016 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden aldı. Şu anda Sciences Po Paris’e bağlı Centre de Recherche Internationale’de (CERI) doktora araştırmacısı olarak kayıtlıdır. İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün (İstanPol) kurucularından biri olup halen aynı enstitünün akademi direktörlüğü görevini sürdürmektedir.
2017 yılından bu yana popülizm, prekarya, güvencesizlik ve yeni toplumsal
hareketler üzerine çalışmakta ve Medyascope.tv’de “Din-Devlet-Toplum”, “Akademi Politik” ve “Açık Oturum” programlarının yapımcı ve moderatörlüğünü sürdürmektedir. 2017 yılından bu yana yaptığı çalışmalar Cumhuriyet, Birgün, gazeteduvar, Birikim dergisi, Open Democracy, yaleglobal ve global policy journal’de yayınlanmıştır. Prekarya ve popülizm konusundaki İngilizce yazıları Lehçe, Yunanca, İspanyolca, Boşnakçaya çevrilmiştir. Medyascope.tv, Halktv, Artı TV, Yol TV gibi televizyon kanallarında analizlerini paylaşmaktadır. Ayrıca sekülerizmin kaynaklarını inceleyen uluslararası bir kitapta Ortadoğu sekülerizmi
üzerine meslektaşı ile birlikte kaleme aldığı bir makalesi de bulunmaktadır.
Oxfam'ın yayımladığı dünya eşitsizlik raporunda dünyanın en zengin 26 KİŞİSİNİN toplam servetinin, 3.8 MİLYAR YOKSULUN servetine eşit olduğu açıklandı ve bu sadece 26 zenginin serveti.*
Jean Jaures cumhuriyetin insanları sokakta vatandaş, işyerinde ise köle yaptığını söylemişti. Siyasal hayatta sınırlanmak istenen otoriter ve despotik yönelimlere işyerlerinde neden müsamaha gösteriliyor? Günümüzün büyük kısmını geçirdiğimiz ve sosyal değerlerimizin önemli bir kısmını oluşturan çalışma yerindeki tek adam rejimleri neden sınırlandırılmıyor? Mesele sadece siyasetteki despotizmi sınırlamak mıdır?
Gökhan Taş Türkiye'de 2018 itibariyle satılamayan 600.000 konut olduğunu ancak 1.5 milyon ev için de ruhsat verildiğini söyleyerek toplam 2 milyon konutun satılamadığını söylüyor. Bir başka kaynak ise bunun 221.000'inin İstanbul'da olduğunu belirtiyor. Bir başka deyişle Türkiye'de tüm konut stokunun sekizde biri satılamıyor ve boş.
İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Mikdat Kadıoğlu yaptığı açıklamada Türkiye'nin 20 yıl içinde su fakiri bir ülke haline geleceğini belirtiyor. Bölgede halihazırda su fakiri olan ülkeler var. İran bunlardan biri. İran'ın %90'ında su sıkıntısı yaşandığı biliniyor.
DİSK tarafından 2000 çalışan arasında yapılan bir araştırma bunu gayet iyi gösteriyor (DİSKAR, 2017). Bu çalışmaya göre, çalışanların sadece %36'sı kendisini bir toplumsal sınıfa ait görüyor. Geriye kalan %64 ise bir sınıfa ait olmadığını düşünüyor ya da bu konuda fikri ve cevabı yok. Bu çalışanlar arasında ezici bir çoğunluğun sınıf kavramlarından oldukça uzak olduğuna işaret ediyor. Öte yandan, çalışanların %40'ı kendini işçi, %38'i çalışan ve %8'i emekçi olarak tarif ediyor. Çalışanların sadece %1'i kendine proleter diyor. Çalışanların proletarya kavramıyla bir aidiyet kuramadığını görüyoruz.