Aniden onun yanı başımda olduğunu fark ettim. Meğer birkaç dakika boyunca farkında olmadan birbirimizin yanında durmuşuz da ikimiz de birbirimizi yolun diğer tarafında aramışız.
‘Sen suçların hesabını tutsan Tanrım, kim ayakta kalabilir?’
.
Annesinden ayrı bir oğul. Fazlasıyla dargın, küskün, belki biraz da öfkeli.. Ama yine de onun yanına gidiyor, Romanya’ya. Her ne kadar annesini görmek istemeyeceği bir şekilde görecek olsa da..
.
Sen Suçların Hesabını Tutsan öyle sessiz bir kriz ki.. Kısık ateşte kaynayan bir yemek gibi. Başta acaba ısınıyor mu dediğiniz yemeğin dilinizi yakacak duruma gelmesi gibi. Süreklilik ve zamanla. Bir öfke ve hayalkırıklığı da böyledir işte. Aynı şeye uzun süre maruz kaldıkça derinleşiyor izi..
Severek okudum bu kitabı, Andrea Bajani’nin zamandaki atlamalarını ustaca buldum, hikayenin duygusallığını da..
.
Ebru Sarıkaya çevirisi, Sancar Dalman kapak tasarımıyla ~
Kırgınım demeden kırgınlığı anlat demişler, yazar da olabilecek en sade şekilde anlatmış. Olaylar tamamen hayal ürünü demiş, böyle bir hayal gücüne şapka çıkarılır. Bu yazılanlar gerçekte yaşanmadan nasıl böyle anlatılabilir? Öyle cümleler var ki okuduğunuzda kalbinize bıçak ucuyla çentik atılıyor.