"Tarih ve savaş teorisi konusunda çok bilgili olan Lawrence, bilgisini gayri nizami koşullara intibak ettirecek esnekliğe ve Türklerin kaynaklarını tüketmek için Arapların seyyar kıvılcımlarını şiddetli bir aleve dönüştürecek, etkili bir kişiliğe sahipti."
"Ancak İngilizler ayrıca Kızıldeniz'in doğu yakasındaki Arap müttefikini yanlarına çekmenin bir yolunu buldular. Bu zaten Türklerin emriyle Kutsal Şehirlerden cihat ilan etmeyi reddederek çok değerli yardımı dokunmuş(araya girmek zorundayım, yazarın okuduğum ikinci kitabı lakin ilk kez objektif yaklaşmadığını görüyorum.) olan Mekke Şerifi'ydi. Bunun sonucunda Müslüman halkın İngilizlere karşı Kutsal Savaş için toplanma ihtimalini ortadan kaldırmıştı. Şerif daha sonra, Haziran 1916'da, Hicaz'da Türk idaresine karşı isyan çıkarttı: Böylece İngilizlerin şimdiye kadar kendi kuvvetleriyle başaramadıklarını, yani Türklerin dikkatini başka yöne çekmeyi başardı.
*Tarihin en hain milleti, en hazin ihaneti. Benim askerim Medine'yi düşmana vermemek uğruna, çevresi düşmanla çevrilmiş, aç ve susuz, açlıktan, çekirge istilasının getirdiği çekirgeleri yerken, onlar "Müslüman kardeşlerim, dini liderim" dedikleri milletin karşısında savaştılar. Ne uğruna? Bir karış toprak uğruna. Peki ne oldu? Görüyoruz ne olduğunu.
"Falkenhayn tarihin akılsızca yarım yamalak tedbirler alanların en son örneğiydi. Hesaplanmış riskleri almayı reddederek, ülkesini daima mahveden "kuruşun cimrisi, liranın cömerdi" en "muktedir" ve en "bilimsel" generaldi."
"Muharebe sanatı ender bulunan bir niteliktir, doğuştan gelen ve orijinal bir liderlik ürünüdür ve onun yokluğunda sırf cesaret bile genellikle sözde tecrübeden daha etkilidir."
Nazi sistemi altındaki Almanya'nın baskı koşulları neredeyse Rusya'daki kadar kötüydü. Bunların nasıl olduğuna birçok kez tanıklık ettim. Örneğin seferin hâyli başlarında Smolensk'te ele geçirilen iki yüksek rütbeli Rus subayın sorgusunda hazır bulundum. Söz konusu subaylar icra etmiş oldukları planlara bütünüyle karşı olduklarını açıkça belirtmekle birlikte bunları harfiyen icra etmekle kellelerini kaybetmek arasında tercihleri bulunmadığını söyledi. Kendi rejimlerinin pençesindeyken rejimin beyanlarını tekrara ve kendi düşüncelerini basırtırmaya zorlanan bu adamlar sadece bu tür koşullar özgürce konuşabiliyordu.
“Milyonlarca insanın kaderi, tek bir adamın kararlarına bağlı olur ve bu adam, tarihin seyrini değiştirecek bir kararı, en tuhaf güdülerin etkisiyle alıyor olabilir.”