Eğer basında çıkan eleştirileri ciddi diye alsaydım şimdiye kadar kendimi çoktan asmam gerekirdi. Çünkü şuna inanıyorum ki Türkiye'de sanatkar, eleştirmenden ileridedir. Oysa dünya ülkelerinde özellikle batıda durum bunun tersidir. Eleştirmen sanatkara yol gösterir. Bizde öyle değil, eleştirmen arkadan geliyor.
Bizim gibi ülkelerde, basın ve yayın endüstrisinin geç kurulduğu ülkelerde okuma alışkanlığı olmuyor. Bizde görsel medyalarla, televizyon, video ve sinema kısa zamanda süratle girdiler daha okuma alışkanlığı olmadan. Bu yüzden de ne yaparsan yap alfabe görsele yeniliyor.
Ben Türkiye'de edebi eserlerin genellikle istenilen düzeyde satılmamasını edebiyatçıların Türk okuruyla diyalog kuramamasına bağlıyorum. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkıştıkları için. Ama tam manasıyla edebiyatçılar satıyor.
Tabu saygıyla korku karışımı bir yasaktır. Kökeninde dinsellik var. Bazı şeyler günahtır. O şeyler ne konuşulur ne de tartışılır. Ama rasyonalizmle beraber tabulara inanmak güçleşti. Sivil toplumun siyasi topluma denge sağladığı ülkelerde bu tabular o kadar etkili olamıyor.
Aydının hakiki görevini bilmemesi, anlamaması, üstlenmemesi yüzünden, yalnız işçisi değil, burjuvası, hatta bazı aydınları da lümpen bir topluma dönüştük.
Aydınların dava adamı olması kötü bir şey midir? Tam tersine, davasını bilinçle seçmiş aydınlara ihtiyacımız var, dikkat isterim, bilinçle dedim, inançla değil. Bizim dramımız, hepimiz ilericiliğimize toz kondurmadığımız halde, gerçekte bilinçle inanç arasındaki uçurumu pek ayıramayışımızdan kaynaklanıyor: inanç aydınları feodal/ümmet dönemi aydınlarıdır; kitaba dayanırlar, yani dogmatiktirler; bilinçle dönemi aydınları ise aklın üstünlüğüne, yani ilme, yani ilim metotlarına gönül vermişlerdir; gelişmekte olan bir ülke, henüz feodal/ümmet üstyapısındsn kurtulamamışsa aydınların bir kısmı, en ilerici düşünceleri ister istemez metot gerçekleri olarak değil kitap gerçekleri olarak, üstelik kulaktan dolma, üstün körü benimseyeceklerdir; işte eleştirilecek olanlar bu tür dava adamlarıdır; çünkü bunların davası bir inanç mevzuu olduğu için, akıl almaz bir katılık, bir bağnazlık taşır; işin tuhafı, aynı kolaylıkla da değiştirilebilir; çünkü akla, ilme, ilmin verilerine değil, nihai tahlilde birtakım duygulara dayanmaktadır.
Eğer bir ülkenin aydınlarıyla halkı arasında derece değil de mahiyet farkı varsa durun elbette vahimdir, çünkü gerçekte ulus olarak Türk'ün kimliğini tartışıyoruz, aydınların bir kısmı Batıdan kapma eğreti bir kimliği gerçek kimliğimiz olarak benimsemişler; halk ise geleneksel tabanından ulusal bir kimlik üretilmesinden yana.
Kesinlikle Batı düşmanı değilim. Tamamıyla kendilerine mahsus kültürü, hatta ulusal kültürlerini evrensel kültür diye yutturuyorlar. Cebren ve hile ile. Benim karşı olduğum bu. Yoksa Batının kendi içinde yaptığı büyük aşamalara karşı değilim. Bunların hepsinde ortak olan sadece bir tek şeydi. Bilimsel metot. O bilimsel metodu da biz alalım. Kendi malzememizde kendi çağdaşlığımızda üretelim.
Bence aydınlar marjinal bur gruptur Türkiye'de. Yani memleketin genel havası içerisine yan oturmuş bir gruptur. Sağcılar da solcular da memleketle tam temas halinde değillerdir. Aydınlar kendi aralarında halkı hiç ilgilendirmeyen birtakım sorunları tartışırlar, halk ise kendi başını kurtarır.