Biyomerkezciliğin Beşinci Prensibi: Evrenin yapısı sadece biyomerkezcilik tarafından açıklanabilir. Evren, yaşam için özel olarak ayarlanmıştır ve yaşam evreni yarattığı için bu son derece mantıklıdır. Evren, sadece benliğin uzay-zaman algısıdır.
''Şundan emin bir biçimde söyleyebilirim ki; kuantum mekaniğini hiç kimse anlamamıştır...
O yüzden mümkünse kendinize 'bu nasıl olabilir' demeyi kesin''
- Richard Feynman
Biyomerkezciliğin Yedinci Prensibi: Uzay ve zaman bir nesne veya varlık değildir. Uzay hayvansal anlayışımızın bir formudur ve bağımsız bir gerçekliği yoktur. Uzay ve zamanı kaplumbağaların kabuklarını sırtlarında taşıdığı gibi yanımızda taşırız. Yani yaşamdan bağımsız bir şekilde var olan ve içerisinde fiziksel olayların meydana geldiği mutlak bir matris yoktur.
Biyomerkezciliğin Üçüncü Prensibi: Atom altı parçacıklarının davranışları -aslında tüm parçacıkların ve tüm nesnelerin davranışları- ayrılmaz bir şekilde bir gözlemcinin varlığına bağlıdır. Bilinçli bir gözlemcinin mevcudiyeti olmadan parçacıklar kararsız bir olasılık dalgası içerisinde yüzmektedirler.
Biyomerkezciliğin İkinci Prensibi: İçsel ve dışsal algılarımız ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Onlar madalyonun iki yüzü gibidir ve birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir.
Biyomerkezciliğin Dördüncü Prensibi: Bilinç olmadığı sürece madde belirsiz bir olasılık halinde bulunur. Bilinçten önce var olabilmiş herhangi bir evren sadece olasılık olarak mevcuttur.
Beyin de zihin de düşüncelerimize gerek duymadan kendi kendine çalışmaktadır. Bu arada düşünceler de kendi kendilerine oluşurlar. Yani "kontrol" kavramı da aslında büyük oranda bir yanılsamadır. Einstein'ın dediği gibi: "Harekete geçmeyi arzulayabiliriz fakat arzulamayı arzulayamayız."
Uzay ve mekân, bir organizmanın algıları aracılığı ile elde ettiği verinin koordinasyonunu sağlayıp algılanan şeyin kalite ve yoğunluğuna göre çıkarımlar yapmasına yardımcı olan bir yaşam aracıdır. Uzay ve mekân, fiziksel bir fenomen değildir.