Bradley Somer, son on yılda edebiyat dergilerinden, incelemelerinden ve antolojilerinden bolca çıkan bir ton kısa kurgu yazdı. Hikayeleri, kentsel fantastik bir dokunuşla kilitli kalanlar için eğilimli olduğunu gösteriyor.
Bradley'in ilk romanı IMPERFECTIONS, Güz 2012'de Nightwood Editions tarafından yayınlandı. Quill & Quire dergisinden yıldızlı bir gözden geçirme kazandı, yılın ilk yazarı için 2013 CBC Bookie Ödülü'nü kazandı ve Kanada Kitapçının 2012 için En Çok Talep Edilen 8 Pikes'ten biri oldu.
Bir sonraki romanı FISHBOWL, Ağustos 2015'te St. Martin's Press aracılığıyla Kuzey Amerika'da yayınlanacak. Yayın hakları on beş ülkede satılmış ve kitap birçok çeviride yer alacaktır.
Bradley Somer, Sandra Dijkstra Ajansı'nın Jill Marr tarafından temsil edilmektedir.
Vayy bee, diyorum. Ne okudum ben :) Maalesef tam bir ayda okumuşum. Tabii bazen hiç müsait olamadım, misafir, gezmek vs bir ay sürmüş bir apartman yolculuğu:) Kitapta 27 katlı bir apartman ve bu apartmanın sakinlerinin hayatını, düşmekte olan bir Japon Balığının gözünden okuyorsunuz. Kitaba biraz matematiksel bakarsak ince hesaplar üzerine de yazılmış olabileceğini fark edersiniz diye tahmin ediyorum. Çünkü metinde bir geometri konusu geçmekte ve aslında bu kitaptaki ve hayattaki zaman mefhumunu oluşturmakta. Acaba yazar da böyle mi düşünüp yazdı, yoksa sadece ben mi böyle anladım bilemiyorum. Şimdi bir cümle kurmak istiyorum ama bu cümleyi yazarsam kitabın tek cümleyle özeti çıkar ve belki okuma hevesiniz kaçar. Şimdiye kadar ki okuduğum yorumlarda, böyle bir son beklemiyordum, şaşırtıcı bir son vs, diyordu. Inanmamıştım. Ne kadar şaşırtabilir ki diyordum ama çok güzel bir yere bağlandı. Isterdim ki o kısmını da buraya yazayım, zira esas o konu üzerinden güzel bir sohbet gerçekleşebilirdi bence ama işte yazamıyorum. :) Zaman zaman sıkılsam da -yani en azından- saçma bir şeye bağlanacağını umduğum için sıkılıyordum, iyi ki bırakmadan kitabı bitirmişim diyorum. Bence okuyun :)
Hayata benimle aynı pencereden bakan insanları görünce yaşadığım rahatlık, tanışıklık hissi paha biçilemez. Bu kitapta da aynı şeyi hissettim. Sık sık durup düşünmez miyiz yüksek katlı bir binanın önünden geçerken; güneşin ışıklarıyla gözümüzü alan o camların her birinin ardında tam da şuanda ne hayatlar yaşanıyor? Belki birinin ardında hayatının en mutlu anını yaşayan biri varken hemen yanıbaşındakinde hayatı boyunca hatırlamak istemeyeceği o an'ı yaşayan bir başkası var. Aynı çatı altında bile bunca farklı hayat barınabiliyorken gelin dünyanın halini siz düşünün.
Belki nedensizce Woolf'un şu sözünü hatırlattı bana: "insanlar zaten birbirinden bu denli farklı iken, yeni yeni ayrılıklar çıkarmak; ne saçma şey!"
Sözün özü dostlar, bir gün bir merdivende karşılaşıp çarpıştığınız bir insanı yargılamadan önce bi "tahmin oyunu" oynayın kendiniz ile. O insan şuanda hayatının en zor anını mı yaşıyor acaba yoksa en güzel anını mı?
Kitabı ilk okumaya başladığınız zaman olayları anlamıyorsunuz biraz karışık geliyor ancak daha sonradan taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başlıyor. Bir apartman dairesinden düşün balığın düşürken gördüğü hikayeleri içeriyor...