Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağatay Özdemir

Çağatay ÖzdemirUyanış Yolculuğu yazarı
Yazar
9.5/10
33 Kişi
108
Okunma
20
Beğeni
1.245
Görüntülenme

Çağatay Özdemir Gönderileri

Çağatay Özdemir kitaplarını, Çağatay Özdemir sözleri ve alıntılarını, Çağatay Özdemir yazarlarını, Çağatay Özdemir yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İyilik, dilsizlerin konuşup sağırların anlayabileceği bir dildir.
Aydınlanma yıkıcı bir süreçtir. Daha iyi ya da daha mutlu olmakla ilgisi yoktur. Aydınlanma, sahtelipin un ufak olmasıdır. Oyunlardan oluşan ön cephenin arkasını görmektir.
Reklam
Yürüyordu herkes, nereye ne amaçla gittiğini bilmeden ;bu yüzdendi bu kadar hüzün.
“Sevdiğin o şeyi bul ve seni öldürmesine izin ver “
“İhtiyacımız olan tek şey daha azı. Geçmişe takılma, hayal et ama geleceği hayal etme; ânı yaşa ve gör “
Reklam
“İyilik dilsizlerin konuşup sağırların anlayabileceği bir dildir”
Her dakika başı burnunu çeken sümüklü bir adam oturdu yanıma. Uçak havalandı. Umutlarımı geri kazandığım topraklara veda ederken yanımda oturan sümüklü adama baktım. Eski müdürümü anımsatıyordu bana. Rezil hayatının farkındaydı ama etrafındakilere lüks içinde yaşayan mutlu bir adam rolü yapmayı seviyordu hostesten bir kadeh şampanya isterken. Bana
Sayfa 428Kitabı okudu
Shaun’la birlikte arabaya atlayıp Cairns’in yolunu tuttuğumuzda, Cardwell’e gerçek anlamda veda ettiğim gerçeğiyle yüzleşiyordum. Burada miladımı doldurmuştum. Bu kasabayı aşkla sevdim ve beni büyütmesine izin verdim. Hayatım boyunca ikinci evim olarak kalacaktı Cardwell… Her köşesi anılarla dolu sokaklardan geçerken arka koltuğa koyduğum maskeye bakıyordum… O an aklımdan tek bir şey geçiyordu… Tarihin en büyük soykırımına ve işkencesine maruz kalmış Aborjinlerin o atasözünü hatırlıyordum: “Hepimiz bu zamanın ve bu yerin ziyaretçileriyiz. Biz sadece geçiyoruz. Buradaki amacımız gözlemlemek, öğrenmek, gelişmek, sevmek… ve sonra eve döneceğiz.”
Sayfa 422Kitabı okudu
Elinde çok büyük bir paket vardı. Bana doğru yaklaşıp “Demek son kez çalışıyorsun? Al bakalım Türk. Beni unutma,” dedi. Paketi aldım. İçinden çıkan büyük şeyin etrafına sarılmış gazeteleri yırtıp açtım. Karşıma muazzam bir ahşabın üzerine harikulade desenlerle oyularak şekil verilmiş muhteşem bir maske çıktığında şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
Sayfa 418Kitabı okudu
Reklam
Ah Peter, ah… Hayatımda tanıdığım en pamuk kalpli, en sevecen, en tatlı insandı. Onun yüreğine kitaplar yazılır, şarkılar söylenirdi. Hayatı boyunca bu kadar büyük yıkıntılar yaşayıp da hâlâ bu kadar iyi kalpli ve merhamet sahibi bir insan olabilmeyi nasıl başarmıştı… Pek bir şeyi yoktu Peter’ın. Sadece Cardwell’de babasından yadigar evi, satsan bin dolar etmeyecek külüstür bir arabası ve bir de teknesi vardı. Ama o yüzlerce, binlerce anıya sahipti. Günlerce, aylarca anlatabilirdi. Onun yaşadıkları hiç kimse parayla satın alamazdı. Üstelik bu yaşlı adam içindeki müthiş enerjiyle hâlâ hayaller kuruyor ve o güzel anılara yenilerini eklemek için çiftliklerde benim gibi mücadele ediyordu. Birkaç ay sonra tekneyle dünya turuna çıkacaktı… Tekrar düşündüm… Yirmili yaşlardaki gençlerimizi hayallerini yaşamaya cesaret edemeyecek kadar korkutan şey neydi? Bunun seyahat etmekle bir ilgisi yoktu. Kişinin hayali diğerlerinden farklılık gösterebilir. İnsanlar kendi yaşamak istedikleri hayat için adım atmaya korkuyorlardı. Onlar için tek gerçek, sistemin buyurduğu içi dışı boş katranlı bir çukurdu. Peter konuşmasına şöyle devam etti: “Sürekli, ‘Bizden geçti artık,’ diyen insanları anlamak güç. Dünyada tutku olmadan başarılmış hiçbir şey yoktur. Yol bizi nereye götürüyorsa, hedefe doğru yol olmayan yerden gitmeli. Belki iz bırakırız.” “Ne güzel söyledin. Mutlu olmaya dair en ufak bir çaba sarf etmeyip yine de mutlu olmayı bekleyen insanları anlamak güç. Hayata baktığımız gibi yaşarız.”
Sayfa 405Kitabı okudu
Peter… Çiftlikte neden sana hep kötü davranıyorlar? Herkes daima senin üzerinden şaka yapıyor.” “Bilmiyorum ki… Ben alışığım buna. Hayatım boyunca, çocukluğumdan beri hep böyle oldu. Beni hep aşağıladılar. Sürekli sataşılan insan oldum. İlkokul sıralarından şimdiye, yani altmış üç yaşıma kadar hep aynıydı. Kötü talih mi diyeyim, ne diyeyim
Sayfa 400Kitabı okudu
Karides çiftliğinde çalıştığım o günlerden birinde, yine kötü bir ruh haliyle, henüz hava aydınlanmadan işe geldim. Çiftlikte çalışan insanlar arasında yaş ortalaması elliydi. Artık bu çiftlikte çalışan ve Avustralyalı olmayan üç kişi kalmıştık: ben ve Alman arkadaşlarım Jannik ile Thomas. Geri kalan herkes en az kırk, en çok da yetmiş beş yaşındaki Avustralyalılardı. O sıralar yaşadığım kendi buhranlarım yetmezmiş gibi, her sabah işe Avustralyalıların negatif cümleleriyle başlıyordum. “Ne boktan bir gün!”, “Hayatımı sikeyim!”, “Yine yağmur yağacak!”, “Her şey çok kötü olacak!” ve benzeri yüzlerce olumsuz cümleyle, yeni gözümü açmaya çalıştığım karanlık bir güne merhaba diyordum. O zifiri karanlıkta masaya oturmuş vaziyette çiftçi kıyafetlerimle uykulu gözlerimi ovuştururken onların etrafa ve bana saldığı bu karamsar havaya her gün maruz kalıyordum. Bir keresinde yine böyle bir iş günü, henüz uyku sersemiyken yine benzer cümleler duyunca dayanamayıp “Asıl siz hepiniz boku yemişsiniz! Hayatınızı ya da bakış açınızı değiştirmeyi deneyin! Belki farklı bir sabaha uyanırsınız! Eğer farklı bir sabaha uyanmak istemiyorsanız da bizim sabahlarımızı mahvetmeyin!” diye bağırıp masadan kalkmıştım.
Sayfa 384Kitabı okudu
Chun ile tanışma hikayemiz böyleydi. O aynı zamanda profesyonel bir video editörüydü. Bir insan tamamen hobi olarak yaptığı bir şeye 50 bin dolar harcayabilir miydi? Evet, harcardı. Alın teriyle kazandığı parayı böyle keyif aldığı şeyler için harcayan insanları takdir ediyordum. Bu durum herkesin tutkularının farklı olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu bana. Ben yollarda olmayı severken, kimisi fotoğrafçılığa gönül vermişti. Birisi ressam olma hayali kurarken, bir başkası müzisyen olmak için can atıyordu. Yapmaktan keyif aldığımız hobileri mesleğimiz haline getirdiğimizde, ömür boyu sevdiği şeyleri yaparken çalışıyormuş gibi hissetmeyecek bireyler haline geliyorduk.
Sayfa 357Kitabı okudu
Uzun saatler yatağımda uzanıp kitap okudum. Hava bulutlu ve soğuktu. Hani bize tembel hissettiren bir hava vardır ya; sıcak bir kahve yaparsın, yorganın altından saatlerce çıkmak istemezsin. Öyle bir ruh halim vardı. Ancak birden ayağa kalkıp üstümü değiştirdim. Kaykayımı elime aldım, müziğimi açtım ve şehri keşfetmek için kendimi dışarı attım. Şehre bir yabancı gelmişti ve onu bekleyen bir şeyler vardı. Yalnızlığımı ve onun bana verdiği hissi çok seviyordum. İstediğim zaman yatağıma uzanıp istediğim zaman fırlıyordum. İstediğim zaman yemek yiyip istediğim zaman herhangi bir sokağın köşesinde bir kaldırıma çöküyordum. Canım isterse Sydney’i ya da Papua Yeni Gine’ye bile giderdim. Ağzını açacak, özgürlüğüme karışacak kimse yoktu etrafımda. Bu hissin nasıl bir şey olduğunu bilseniz, tek başınızayken kendinizi asla güçsüz hissetmezdiniz.
Sayfa 354Kitabı okudu
882 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.