Kişi kendi kendini de bilemezdi burada, çünkü her şey karşılıklı, görülmez,
farkedilmez bağlarla birbirine bağlıydı, büyülerin aşıp geçmiyeceği hiç bir insan sınırı yoktu. Öyle bir sınırsız dünya ki bu, insan güneşinden, hayvanından, sıtmasından ·ayırdedemez kendini; orada ne kimi ilkellik dostu yazarların hayal ettiği mutluluk, ne umut, ne de bunlara benzer kisisel duygular vardır.
Tek gerçek acılı bir yaradılışın karanlıkta bekleyişidir. Yaşayan tek şey ortak bir insan kaderi duygusu, ortak bir tevekküldür. Bu da bir düşünce, bir bilinç değil, bir duygudur. Nutuklara sözlere gelmez : çöllerin ortasında, birbirine benzeyen günler boyunca hep içinizde taşırsınız onu...
“Şimdi daha iyi anlıyorum ki bu kişilerin hepsi, aslında bilerek veya bilmeyerek devlete inanıyorlardı; onu puta dönüştürdüklerinin farkında bile değildiler. İnandıkları devletin, şimdiki ya da gelecekte hayal ettikleri devlet olmasının bir önemi yoktu. Her iki türlü de devleti insanlardan ve halkın hayatından üstün bir varlık olarak görüyorlardı. Bu varlık ister zorba ister babacan isterse diktatör veya demokrat olsun, her çeşit devlet onun için tek başına var olan, her şeyi kendinde toplayan bir üstü varlıktı;”
“Hep fark etmişimdir; yarım yamalak bir kültürün önyargılarına sahip olmadıklarından, köylüler genel olarak bir tabloya nasıl bakılması gerektiğini bilirler;”
..Bütün bu çocukların garip bir halleri vardı : Bir yandan hayvanlara, bir yandan olgun insanlara benziyorlardi.Doğustan
sabırlı olmaya, acı çekmeden acının ne olduğunu bilmeye hazır gibiydiler. Oyunları şehirdeki, her yerdeki halk çocuklarının oyunlarından bir başka türlüydü. Tek can yoldaşları hayvanlardı. Köylüler gibi içine kapalı, susmasını bilen, bütün saflıklarına rağmen sır vermeyen insanlardı hepsi. Avutulmaları falan da küçümsüyorlardı. Zalim bir dünyaya karşı canlarını koruyan köylülerin ürkekliği sinmişti içlerine. Genel olarak şehir çocuklarından daha anlayışlı, daha olgun düşünceliydiler.
sezgileri daha çabuk, öğrenme istekleri daha ateşliydi: bilmedikleri dünya karşısında daha coşkun bir merak gösteriyorlardı..
-Ne güzelsin, ne yağlısın, maşallah!
...Doğu'da olduğu gibi burada da güzelliğin ilk şartı yağlı olmaktır:yiyecekleri kıt köylülerin yasak olan şişmanlığa erişmek için zengin ve güclü olmak lazım da ondan belki...