Bu belgesel romanda anlatılanlar hayal ürünü değildir.Elinizdeki kitap bu yönüyle tarihsel bir romandır.Yazar sizi çırılçıplak bir tarihsel gerçekliğin eşiğine götürüp bırakıyor.Bu eşikten içeri girip girmemek ise okuyucunun vicdanına kalıyor.
Orta Asya için kalbi yanan ırkıyla,
Kurtuluşu çölde arayan yobazıyla,
Ve de Allah! Allah! nidalarıyla,
süngü ucunda kan,
bebe çığlığında
gül kıyımı can,
uygarlıktı adı Dersime sunulan...
Bu derin yara,
Bu çığlık!
Dersim'in can damarları olan, Dersim'i güzelleştiren Munzur Dağı ile MunzurÇayı iki kardeşti.Milyonlarca yıl hep beraber ağlamış, hep beraber gülmüştü.Çok değişik halklara kucak açmışlardı.Kendilerine sığınanları hep korumuşlardı.Milyonlarca yıllık uzun ömürlerinde, hiç kimseye kalleşlik yapmamışlardı.Şahitleri Düzgün Babaydı,Kırklardı.Şahitleri bu dağlardaki tüm evliyalardı, ermişlerdi.Şahitleri toprak anaydı, yer ve göktü.
Tarih boyunca kendine sığınanları, ormanların derinliklerinde ve sarp kayalarında saklayan kutsal Munzur Dağı Dersim son asırda bir mezarlığa dönmüştü.Munzur dağında bir insan sesi duyulmuyordu...
Dersim'deki bu ölüm sessizliğine karşı; Munzur Çayıkardeşine dert yanmaya sitem etmeye başladı:
Bu kitap tarafsız yazılmışsa eğer; Dersim'de yaşananlar bir insanlık dramı, bir soykırım! Kendi içine kapanık yaşayan bir toplumu dize getirmek adına yapılanlar kabul edilir gibi değil. Şu da var tabi; Bir şeyi ne kadar ince keserseniz kesin iki yüzü vardır.
Dura dura, sindire sindire okuduğum bir kitap, bir dizi gerçek hayat hikayesi. Yazarın kalemine yüreğine sağlık. Dersimin sessiz çığlığını okurlarla buluşturması yaşanılan vahşetin birinci elden anlatılması.....
Dini, dili, ırkı, cinsiyeti, renginden dolayı toplu ölümlerin yapılması, acımasızca masum çocukların kurda kusa yem edilmesi bir insanlık suçudur. Dersim dile geldi dağıyla, taşıyla, suyuyla, kuruyla, kusuyla, keçileriyle. Dersimin kutsallarına yapılan kırımı okumak yüreğimi burktu. Mutlaka okunmalı...